Karabatak...

Belma Nur Kartal'ın “Karabatak...” başlıklı yazısı 25 Mart 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Şarkılarıyla da dostluğuyla da yüreğimde yer eden İlkay Akkaya’yla yaşadığım kente gelişlerinde hep bir şekilde görüşmüşüzdür. Son görüşmemize Suavi ve Ferhat Tunç’la birlikte geldikleri HDK şenliği vesile olmuştu. Şenlik öncesi sevgili İlkay’la kuliste sohbetlerken tanıştırıldığım Ferhat Tunç’un çatık kaşlı sorusuydu: “Neden bize bu kadar uzaksınız?”

Bu sert soruya, bir de soranın boyuna posuna bakınca hem “uzak” hem “uzun boylu” bu soruya nasıl bir kısa yanıt verebileceğimi düşünürken gülümsemiştim sadece… İlkay’ın bir anısı vardır. Konserlerinde anlatır, her seferinde de ilk kez paylaşırcasına keyifle dinletir kendisini… F Tipi cezaevlerini, üstünde “Endişeliyiz” yazan tişörtler giyerek protesto ederler. Polis gelir, dağılın der. Eylem sonrası İlkay ve arkadaşları yine toplanır. “Endişeliyiz” yazısının yeterince dikkat çekmediğine karar verip bu kez üstünde “Öfkeliyiz” yazan tişörtlerle eylem yaparlar ama ikinci toplantıya gelmeyen grubun bir kısmının üstünde hala “Endişeliyiz” tişörtleri vardır. Polis yine dağılın der grubun bir kısmı gider, bir kısmı kalır. Bu sırada İlkay, polisin telsizden amirine geçtiği rapora tanık olur: “Amirim, endişeliler gitti öfkeliler hala burada!”

O konserden bugüne köprünün altından çok sular aktı savaşanlar barıştı. “Barış süreci” dedikleri Gayya Kuyusu’na paldır küldür topyekün yuvarlanmakla meşgul şimdi herkes… Biz mi? İlkay’ın F Tipi protesto tişörtleri gibiyiz “Endişeliyiz”. Ama “Öfkeliyiz” de… Endişemiz de öfkemiz de 40 yıldır savaştan beslenen vampirlerin rantı bitecek diye değil! Cinayet şebekesi NATO üslerini atamayanların “Kürtlere ölüm!” çığlıkları bitecek diye değil! Anadiliyle konuşup yazacağı insanın insan gibi yaşayacağı bir ülkeyi reddettiğimiz için değil!

Bu bizim yüz yıllık savaşımız! “Yok edin insanın insana kulluğunu / bu davet bizim” demişiz. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine / bu hasret bizim” demişiz. Bu hasret için ne Suphiler vermişiz. Onun için kimse bize “Yoksa siz barış istemiyor musunuz?” demesin!

Barış ekmektir, adalettir, eşitliktir, kardeşliktir, özgürlüktür barış sosyalizmdir! Savaş NATO’dur, CIA’dır, MİT’tir, cemaattir, Tayyip’tir, Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin Arap baharıdır! Savaş, kara kışın ortasında yalancı güneşe aldanıp çiçek açan erik ağacıdır! Savaş kapitalizmdir, savaş emperyalizmdir! Savaş avcının ipiyle balık avına çıkan karabatak misali, boynundaki emperyalizmin ipini söküp atmadan özgürlük mücadelesi verdiğini sanan halkların makus tarihidir!

Bu coğrafyanın hava sahasında uçurulan ak kanatlı barış güvercinleri değil, gırtlağına bağlı ipi unutup balık avladığını sanan karabataklardır! Balık avlayan ama boğazındaki ipten dolayı yutamadığı balığı balıkçıya, asıl avcıya nasıl kaptırırsa karabataklar, siz de öylesiniz! Ne bu balık ne de bu barış size yar olmayacak! Çünkü ipleri verdiniz bir kere avcıya… O avcı ki, içeride hepimizin, dışarıda Ortadoğu halklarının anasını ağlattı. Yetmedi daha çok ağlatın, Ortadoğu’nun en büyüğü olun diyorsunuz.

“Siyaset çıkarlar meselesidir” diyorsunuz. Eşeği boyayıp zebra, savaşı boyayıp barış diye satmak, ne Kürt ne de Türk yoksullarının çıkarına değildir. Siyaset Partiya Karkerên Kurdistan deyip peygamber, Fethullah, Tayyip, Said Nursi, Obama, CIA, MİT’le yola devam etmek değildir. Siyaset, eskisini yıkıp eskisinden de beterine bu ülkenin onurlu, yurtsever emekçilerini mahkum etmek değildir. Siyaset en azından “ezilen”lerin siyaseti bu kadar kirli, bu kadar karanlık olamaz! “Sosyalist dostlarımız bizi anlasın” diyorsunuz. Sosyalizmden umudunu kesen “sosyalist” dostlarınız sizi inanın çok iyi anlayacaktır. Ama bizim hala umudumuz var emekçiler ve sömürenler bitmediği, yalancı baharınızla bitmeyeceği için hala devam eden bir “savaş süreci”miz var!

Durmak yok, yola devam! Barış sürecindekiler barışa, savaş sürecindekiler savaşa!