Emperyalizme güvenilmez, asla ama asla!.

Kızıyordum eskiden, bu millet niye böyle diye... Şimdi anlıyorum ki milletçe depresyondaymışız. 'Dünya Ruh Sağlığı Günü'ymüş dün… Yaklaşık 350 milyon kişiyi etkilediği düşünülen depresyon, Dünya Sağlık Örgütü'ne göre 2030’da en yaygın birinci hastalık olacakmış. Hekimler, bir beyin bozukluğu diyormuş depresyona…

İsteksizseniz, içinizden hiçbir şey yapmak gelmiyorsa, olaylara karşı ilgisizseniz, hayattan zevk almayıp mütemadiyen “Batsın bu dünya!” kıvamındaysanız, kokladığınız çiçekler ölüyor, beklediğiniz kara tren gelmiyorsa, gözünüzün bebeğinde tam bir tımarhanelik bakış varsa emin olun siz hem depresyondasınız hem de Türkiye’de… Yoksa kim dayanır kim?.. Akıl sağlığı yerinde olan hangi insan sineye çeker bu memlekette ve çevresinde olup biteni?..

“Ölecek miyim doktor bey?” diye sorun isterseniz… Evet, ölecek en iyi ihtimalle sürüneceksiniz! Çünkü, size kafayı yediren depresyonun kaynağı bu düzen… Düzenin defterini dürüp kurtulacak mısınız, yoksa Fatih Erkoç gibi “Çıldırmaya az kaldı, doktorum nerde?” diye şarkı mı söyleyeceksiniz? Karar verdiğinizde beni arayın! soL’un en istikrarlı istikrarsızı olarak zaten bir yıldır yazmamışım yazılan bilumum köşeleri ve senaryoları okumuş, müsamereleri, ortaoyunlarını izlemişim, yetmemiş savaşı beklemişim! İçim fena halde dolu yani… Ağlatman beni, söyletmen beni… Sivrisinekleri öldürmeye değil, bataklığı kurutmaya davettir bu…

Bataklık dedim de ABD geldi aklıma... Amerika’nın Sesi sitesinde gördüm. Anket yapıyorlar, başkanlık seçimleri geliyor ya… “2012 başkanlık seçimlerini kim kazanır? Demokrat Barak Obama mı Cumhuriyetçi Mitt Romney mi?”

“Demokratı mazlum halkların anasını ağlattı, cumhuriyetçisi neler yapar bu dünyaya?..” diye düşünürken, “Barak’ı yaptıklarından biliyoruz, Mitt’in seçim vaatlerine bir bakayım” dedim adam Barak’ın katmerlisi… “Başkan seçilirsem Suriyeli milisleri silahlandırmak için Türkiye ve Suudi Arabistan’la birlikte çalışacağımdır” Buyrun buradan yakın! Suriyeli muhalif grupları uzlaştırıp para ve silah verecekmiş. Bir müjdesi daha var basına ve kamuoyuna… “Bu silahlar da Türkler ve Suudiler’den gelebilir”miş. Garp cephesinde yeni bir şey yok yani… Al Mitt’i vur Barak’a, Barak’ı da Tayyip’e… Ha kel Hasan, ha Hasan kel... Bakalım hangi Hasan’ı seçecek Amerika’nın depresyonlu seçmenleri?..

Seçim döneminde ve hatta başkanlık seçimlerini izleyen haftalarda, Washington Ortadoğu’daki gelişmelerden uzak durmaya çalışacakmış. Tayyip de ondan hop oturup hop kalkıyor mu zaten… “Verdiniz gazı, sardınız başıma belayı, hadi n’apcaksak yapalım” modunda ne yapacağını bilemiyor, müttefiklerinin yardımını bekliyor. “En iyi savunma saldırıdır” diyerek, içeride ve dışarıda uçan kaçan ne varsa saldırtıyor. En son dün havada seyir halindeki Suriye yolcu uçağını indirtip arama yaptırmasına sanırım Barak bile şaşırmıştır. 3 tarafımız denizdi. Şimdi 4 tarafı düşmanla çevrili bir ülke yaratmanın onurunu taşıyan, Arap Baharı başına vuran savaş hükümetini Türk hekimlerine emanet ediyoruz!
Şimdilerde Türk-Amerikan Dostluk Derneği, Washington’da halka ücretsiz Türk kahvesi ve lokum ikram edip “Gezici Türk Kahvesi” aracında kahve falı bakıyormuş. Amerikalılar, özellikle şekerli Türk kahvesinin damak zevklerine çok uygun olduğunu söylüyormuş. Damak zevklerine uygun olan her şey bizde var zaten… Onlarda bu misyon, bizimkilerde bu vizyon oldukça, ye ye bitmez! Bugün memleket, yarın komşu ülkeler… İhtiraslarıyla gelenler, gidecekler tarihin çöplüğüne!

Biz boşuna demedik, AKP 12 Eylül’ün devamıdır diye… İzinden gittikleri Özal da Türkiye’nin Körfez savaşına katılması babında, "Bir koyup üç alacağız" demişti. O günden bugüne gelinen noktada bir koyup ne aldıklarını söyletmeyin bana!.. Bildiğim tek şey, önderleri Amerika’yla birlikte Özal’la başlayan AKP’yle yola devam eden bu ekip, bir koyup üç alamadıkça acısını bizden çıkardığı… Dimyat’a pirince giderlerken kaybettikleri her bulgur tanesi bize cop, su, elektrik olarak geri dönmeye devam ediyor.

Zamanın behrinde, Afyon’da dili sürçünce “Allah’ı size emanet ediyorum” diyen bir Tansu bacı vardı hani… Onun emanet ettiği Allah’ı şimdi Samsun’da sele kapılıp ölen 14 yurttaşımız için “Allah’ın gazabı bu” diyenler kullanıyor. Allah’ı bile bütün pis işlerine alet edebilenlerin, kendi halkına neler yapabileceğine tanık olmaya cümbür cemaat devam ediyoruz. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Hatay’da, Çanakkale’de ve dahi Samsun’da… Samsun’daki selde onar onar boğdular insanlarımızı, Terme’de biner biner zehirlediler şebeke suyuyla… İkisi de sudan sebeplerle değil mi? Birine Allah’ın gazabı dediler, diğerine “sebebi bilinmeyen bir sebep”ten zehirlenme, dediler.

En son önceki gün üniversitemizde karşımıza çıktılar bu kentte... Çevik kuvveti ve ÖGB’leriyle… Bir günde üç kez, üç ayrı öğrenci grubuna saldırdılar. Bilanço 27 gözaltı… Bedeni çürük ve darp içinde bırakılmış üniversite öğrencisi çocuklarımız… Dağıtılıp yerle bir edilen barış masaları… OMÜ Rektörlüğü de içeride ve dışarıda savaşa karşı değilmiş, gerekirse kendi öğrencilerine de savaş açarmış buna tanık olan bir kent…

İlk saldırı resim sergisine… Suriye’de emperyalist müdahaleye hayır diyen, halkların kardeşliğini savunan, barıştan yana olan 4 öğrenci, Mühendislik Fakültesi’nde güvenlik görevlileri tarafından ağır bir şekilde darp edilerek gözaltına alındı. Savaşın getirdiği açlığı, yoksulluğu, ölümü gösteren fotoğraf sergisini dağıtmaya çalışarak savaş karşıtı düşüncelerin yayılmasına engel olmayı başardı OMÜ Rektörü…

İkinci saldırı yayın dağıtan öğrencilere… Bu kez, Eğitim Fakültesi’nde yayınlarını dağıtmak isteyen öğrenciler, özel güvenlikçilerin saldırısına uğradı. AKP’nin üniversitelere özgürlük ve demokrasi getirdiğini, aynı gün içinde ikinci kez kanıtladı OMÜ Rektörlüğü…

Üçüncü saldırı konser bileti satan öğrencilere… OMÜ Rektörlüğü, günün finalini “Özgürlük Barış ve Kardeşlik Şöleni” için kurulan masaya savaş açarak bitirdi. Eğitim Fakültesi’nde sadece barış şöleninin biletlerini satmak için stant açan öğrenciler, 2 otobüs dolusu çevik kuvvet polisince darp edilerek gözaltına alındı.

Bugün aynı masalar yeniden kuruldu, aynı öğrenciler bu kez daha kitlesel yeniden haykırdılar: “Savaşa hayır!..” Eğitim Fakültesi önünde bir de basına ve kamuoyuna seslendiler. “Suriye’ye karşı savaş çığırtkanlığı yapan, emekçilere biber gazlarıyla saldıran AKP’nin üniversitelerde de baskıları özel güvenlik ve polis terörüyle devam ediyor. Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!” Yarın yine devam edecekler savaşa karşı barışı haykırmaya… Üniversite tramvay durağından Rektörlüğe yürüyeceğiz hep birlikte...

“Hitlerin çapulcuları hayduttu, tıpkı bugün ABD’li çapulcuların haydut olduğu gibi… Emperyalizme güvenilmez, asla ama asla!..” diyen Che’nin o güzel beresindeki kızıl yıldız parlayacak her birinin gözlerinde…

[email protected]