Yeni sağ mı, halk hareketi mi?

Pazar sabah saatlerinin haberi AKP’lilerin sağda solda daha oy kullanma işlemi başlarken itiraz dilekçelerini vermeleriydi. Muhtemelen “Bilal’e anlatır gibi” sayımlarda icabında kaos çıkartın denmiş. Taban da basbayağı Bilal ayarında tiplerden oluştuğundan yapılmamış oylamaya itirazı baştan yazmışlar!

Türkiye bu ilkel ve akılsız güruh ile “yurttaş” arasında bölünüyor. Yurttaş bölmesinin daha heterojen hale gelmesi, bir yanıyla “bizim” gücümüzü gösterir. Yükselen insan faktörü liberalin, apolitiğin, hatta faşistin üstünde bile bir çekim etkisi yaratıyor. Bu kadarı kötü bir şey değildir. Halk hareketinin kendinden olmayanlar üstünde de bir hegemonya kurmasının işareti olarak okunabilir pekala.

Ama bir koşulla...

Seçimi önceleyen günlerde hızla artan basınç “AKP karşıtlığını” dejenere etmiş bulunuyor. MHP ile birlikte faşizme karşı mücadele etme “fikri”nden söz ediyorum.

Türkiye sağcılığının AKP merkezli yapılandığı dönem kapanıyor. Artık AKP dışı dinci sağ, AKP dışı faşist hareket, AKP karşıtı liberal-muhafazakar merkez, Erdoğan modelinin müttefiki veya yedek lastiği rolüyle yola devam edemiyorlar. Tayyip ile birlikte uçurumdan atlamaları beklenemezdi zaten. Ancak teslim olmalarını da beklenemez. Merkezdeki aklını, besbelli, Cemaatten alan “yeni sağ”, hayli dinci, milliyetçi, piyasacı ve işbirlikçi özellikleriyle yeniden yapılanacak.

Bu dinamiğin CHP ile bir ittifak ilişkisine girdiğini söylemek yetersiz olur. CHP Genel Merkezi bu dinamiğin parçası olmayı bilinçli bir biçimde tercih etti. Kılıçdaroğlu döneminin özelliği uzlaşmacılık ve aynı anlama gelmek üzere kişiliksizleşmedir. Bu vurgu, CHP’nin Kılıçdaroğlu öncesinde kendine ait tutarlı bir tezi ve kimliği olduğu anlamına gelmiyor kastım bu değil. Ancak İkinci Cumhuriyetçi oluşuma ayak direyen Baykal döneminden sonra, önce “İkinci Cumhuriyet’in Halk Partisi” yöneliminde bir yenilik olduğu kesindir. İkinci Cumhuriyetin tıkanacağını görmeyen bu tercih, tıkanma ve krizle birlikte bu sefer yeni sağa yerleşmeyi seçti.

Diğer yandan Tayyip rejiminin duvara tosladığı yerde artık Türkiye’de, ne eskiye ne İkinci Cumhuriyete uymayan bir kitle faktörü var. Artık Alevilik bir kitle hareketidir, kadınların ezilmişliği bir kitle hareketine yol vermektedir, on yılların devletlû Atatürkçülüğü bir halk kemalizmi olarak kabuk değiştirmiştir, sosyalist hareket kitleselleşme kapılarını açmıştır, gençlik ha keza... Faşizm dışında bir sağcılık, Türkiye’de bu kitle dinamikleriyle barışık olamaz. Burjuva siyasetinin kitle korkusunu aşması ve bunun üstünde toplumu yeniden yapılandırma olasılığı bence çok düşüktür.

Ve yeni sağcılıkla dejenere olan AKP karşıtlığı Haziran Direnişinden kaçış demektir. Yükselişini halk hareketine dayandırmak zorundasın, ama halk hareketine zerre sempati duymuyorsun, hatta hiçbir şey anlamıyorsun! Bu saçma bir durum.

Bu saçmalık “faşizme karşı MHP’yle omuz omuza” garabetiyle karikatürize oldu. Karikatür bir uç yorum olarak karşımıza çıkmadı, üstelik. Ana akım haline geldi.

Defne seçimlerinin, bir taşra ilçesinde rastlanmayacak ölçüde dikkat çekmesi bu açıdan da düşünülmelidir. Orada da “barış için ÖSO’cularla omuz omuza” diyen bir CHP’cilik ortaya çıkmıştır. Defne’de aslında sağı temsil eden CHP adayı bir ÖSO işbirlikçisi olarak tanınıyor ve kimileri barış mücadelesini bu zemine oturtmaya kalkmış bulunuyor. Suriye halkıyla dayanışmak için Suriye halkının cellatlarının hamileriyle ittifak!

Türkiye egemen güçleri aylardır AKP faşizminin yerine ne konacağını düşünüp taşınıp, bula bula bunu buldular. Türkiye AKP rejimine sığmaz demiştik çok açık, Türkiye bu derme çatma kulübeye de sığmaz. Türkiye’nin geleceğine halk hareketi ve solculaşma damga vuracak.