‘Uzatma’ ama 
ne kadar…

soL gazetesinin çoğu köşe yazarı ve gazetenin ana doğrultusuna bakarsanız, yani bize sorarsanız, AKP ve/veya Tayyip Erdoğan 11 aydır uzatmaları oynuyor.

Ben durumun böyle olduğunu düşünmeye devam ediyorum. Ama doğrusu, böyle düşünen ben bile, bazen bu sözcüklerin kullanıldığı bir yazıya denk gelince, inandırıcılığımızın azaldığını hissediyorum. 1 Haziran’da düşmüş olmalıydılar. O değilse Taksim alanının boşaltıldığı operasyona çarpmalıydı hükümet, bir duvara çarpar gibi. Sonra diğer çocuklarımız…

Liste o kadar uzun ki! Yolsuzluklar, Suriye vakaları… İç savaşı andıran devlet parçalanması. Operasyonlar, görevden almalar… Bunların her defasında diktatörlüğün uçurumun kenarına gidip geldiği de açık.

Ama uzatma dakikaları maçın olağan süresinin önemli bir parçasına denk hale gelmişse, terim sıkıntıya düşer. 11 aylık ayak sürümeye “uzatma” demek biraz tuhaf olmaktadır.

Ancak, işin esası değişmemektedir. İşin esası şu soruya verilen yanıt: AKP Türkiye’de normal diye algılanan bir statükonun hükümeti haline gelebilecek midir? Böyle bir olasılık var mıdır?

Yanıt açık seçik bir hayır olmaya devam ediyor.

Türkiye, İkinci Cumhuriyet rejiminin özel bir uğrağı olarak görülebilecek olan Tayyip Erdoğan diktasıyla uyumsuz. Ayak direme diye özetlenen tablo, diktatörlüğün, karşısına çıkan direnci kırıp atmasına hiç de sahne olmuyor. Tersine, AKP’nin ülkeyi baştan aşağı yeniden biçimlendirmekte olduğu, bu yönde çok ciddi mesafe aldığı yıllara geri dönülmüyor.

AKP’nin “kısa altın çağı”, 2011’in öncesinde kaldı. Teknik olarak Ergenekon operasyonu, ideolojik ve tarihsel derinliği olan bir ittifak anlamında muhafazakar-liberal yapılanma, ekonomik olarak dış kaynak girişi, jeo-stratejik olarak Büyük Ortadoğu projesi pratikleri… bütün bunlardan 2011 sonrasına devrolan ne kaldı ki? Kalanlardan kurucu bir enerji çıkmaz.

Tek istisna Kürt faktörü. Ama yetmez. Çünkü Kürt enerjisi de uyumlu bir denklemin parçası olmayıp tek başına kaldıkça AKP’ye sınırlı katkı sağlayabilecektir.
Erdoğan diktatörlüğü İkinci Cumhuriyetin özel bir bunalım uğrağına dönüşmüştür artık.

Erdoğan’ın uzatma sözcüğüyle açıklanamaz hale gelen ayak diremesinin göreli başarısının sırrı da bu noktadadır. İç ve dış tüm unsurlarıyla düzen cephesi Erdoğan’ın ayak diremesini, ortak kazanım saydıkları İkinci Cumhuriyet adına hoşgörüyle karşılamaktadır. Umutları bu direncin İkinci Cumhuriyeti kurtarmasıdır. Ama Erdoğan kendi kişisel kaderi ile rejimi tam boy örtüştürmekte, kendisinin tasfiye edilme olasılığını “hep beraber yanarız” tehdidi ile geri püskürtmektedir. Düzen cephesi bir başka alternatif üretemediği sürece uzatmaların sonu gelmiyor. Diğer yandan rejimin burnunun krizden çıkma şansı da olmuyor.

Kesin olan şu ki, uzatmalardan “normal” bir statüko kesinlikle çıkmıyor. Çıkmayacak da…

Maç ne kadar sürer? Eh burada analizin değil analojinin sınırlarına çarpıyoruz.

Asıl önemlisi şu ki, sol muhalefetin daha fazla ve daha inceltilmiş politikalara ihtiyacı var artık.