Teslimiyet yollarını reddederken

Dün soL portalda yayınlanan bir deklarasyon yeni bir hareketi ilan etti. Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi’nin metninde bir saptama ve bir iddia kendini gösteriyor. Saptama son derece yalın: Türkiye böyle gitmez. Daha önce defalarca tekrarlanan bir şey bu. Önceleri Türkiye AKP Anayasasına sığmaz diyorduk. Gerçekten de sığmadı. Üstünden altı yıl geçti en azından ve gericiliğin zaferden zafere koşar göründüğü bu ülkede AKP hâlâ anayasa yapma çabasında. Yıllardır bu kaçıncı komisyon! Olmadı ve yine olmayacak.

İsterseniz Yeni-Osmanlı’yı ele alın. Ne Ortadoğu sığardı bir İslami Türk emperyalizmi saçmalığına, ne Türkiye bunun merkez üssü bir ülkeye dönüştürülebilirdi. Yıllar geçti, AKP çılgın savaş projeleri denemeye devam ediyor. Olmadı, olmayacak.

Evet, birkaç yıl öncesine kadar fetva çıkartana ne içtiğini sormak makul olurdu. Şimdi fetva ve fetvacılık makul olabildi mi, peki? Hiç de değil. Çıkartıyorlar çıkartmasına, ama Türkiye bunlarla yönetilmeyi kabul etmiyor. Olmuyor…

Bugüne kadar oldurulamaması ek kanıt gerektirmeyen açıklıktadır. Olmayacağıysa bir iddiadır. Bunun deklarasyondaki dile getirilişi başka bir yerden: Metin dinselleşmeyi kast ederek “bu süreci durduracağız” diyor; “halkımıza anlatacağız” diyor…

Saptama ve iddia el ele. Türkiye’nin şeriatçı bir yapıya sığdırılamayacağı nesnellikteki güven kaynağımızdır. Durduracağız iddiası bu nesnellikten güç alır. Ve tersinden, biz durduracağımız, durdurabileceğimiz içindir ki, Türkiye karanlığa sığdırılamayacak, boyun eğdirilemeyecektir.

İddia yoksa saptama çürür, erir. İddia sahipleri yorulur, tükenir. Nesnelliğin alabildiğine bizden yana olması durumunda ortaya çıkacak sonuç bizim açımızdan rahatlama olamaz. O durumda ihtiyaç duyulan en önemli unsur bizim doğrusunu yapmamızdır.

Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi çok ciddi bir saptamayla çok büyük bir iddiayı yan yana getiriyor.

Bu yan yanalık veya iç içelik yoksa çürüme ve tükenme kaçınılmaz oluyor. Örneklerini sınıfsal güdüleri gereği kendilerine uygun çizgiler çizen parlamento muhalefetinde aramak doğru olmayacak, ama yine de bakalım. “CHP laisizmi”, dinselleşmeye değil bunun en uç şeriatçı varyantına itiraz eder. “CHP laisizmi” dinciliği serbest bırakmış ve kabullenmiş, bu anlamda kendini inkâr etmiştir. Artık CHP dinci partilerden bir tanesidir. CHP dinciliğe teslim oluşunu Mustafa Kemal resimlerinin arkasına gizledi yıllar boyu. Olmaz, olmadı. CHP Cehepeliliğini yaptı. Geçiniz!

HDP’ye gelince, ön plandaki kadın figürü, özgür ve mücadeleci de, gelinen noktada inşallahlar maşallahlar çok masum kaldı ne kadın gerilla imajı ne koalisyonun içerdiği sol/liberal feminizm yetmiyor. HDP içindeki dincilere “tolerans” göstermekle kalmıyor. HDP dinciliğe entegre olma kararını kadınların ve en radikal zannedilen mücadele araçlarının, örneğin bir halk adına patlatıldığı savunulan bombaların arkasına saklamaya kalktı. Saklayabildi mi? Ulusal sorunun çözümünü Türklerle Kürtlerin din kardeşliğinde temellendiren Apocu tezi keleşler mi meşrulaştıracak? Geçiniz!

Bu iki örneği sınıfsal güdüler belirliyor. CHP’nin içli dışlı olduğu sermaye işçi sınıfının din kurallarına göre yaşamasından, sınıf mücadelesinin yerini zekâttan pay beklemenin almasından pek memnun. Pek modern TÜSİAD’çılar emekçilerinin çocuklarının imam ve hatip olmasından memnundur. Mücadele eden işçinin yerini şükreden işçi alıyor; daha ne olsun…

HDP’nin hoş gördüğü olgu, Kürt toplumunun çok Müslüman barındırması gerçeği değil. HDP, aynı Türk kökenli sınıf kardeşleri gibi Kürt egemenlerinin dinselleşmeden memnuniyetini karşısına alamaz. Bu iki akımın ortak sınıf davranışının bir de ortak şemsiyesi var: Bölge toplumlarının dinselleşmesi bir emperyalist projedir. Emperyalizme bağımlılık ve/veya uyum sağlama arayışı için dinsel rejim veridir.

Boyun eğişin bu kısmı sınıfsal ve burjuvazi zaten kokuşmuş. Benim söz ettiğim çürüme, bu yüzden asıl, solun boyun eğişinde kendini hissettiriyor. Türkiye “sosyalist hareketi” gericilik karşısında boynunu bükmüş ve kendi kendini çürütmüştür. Bunlara göre AKP kazanmış ve yapacak bir şey kalmamıştır. Yani sosyalizm de artık bir İkinci Cumhuriyet sosyalizmi olacak! Dinselleşme sosyalizm falan dinlemediği için bu yaklaşım bir seçenek değil intihar ve yozlaşma biçimini almış bulunuyor. Pratikteyse olay sosyalizmin iki sosyal-demokrasiden birinin içinde veya ikisinin arasında bir nevi ikbal arayışına indirgenmesidir.

Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi ise teslimiyet yollarını reddetti. Yalnızca onur adına, etik adına değil, geleceği kazanmak için…