Terör kardeşliğinin ötesi

Bir yıl önce yeni yıla girerken İstanbul’da yaşanan katliam 2018’e girişin enstrümanı haline geldi. Hükümetin yeni yıl kutlamalarını yasaklamasının ardında terör ihbarlarının bulunduğu söyleniyor. Olabilir; hatta olmasa şaşarım...

AKP’nin, yeni yılı Hıristiyanlıkla özdeşleştiren abuk sabuk propagandası. Dinci gericiliği resmi ideoloji haline getirmesi. Düzenin merkezi siyasal söyleminin yine din üstüne oturtulması…

Bu tablonun dinci terörü kışkırtmasından söz etmek yetmeyecektir. Bu tablo dinci terörsüz edemez. Yobazlıkla terörizmin bu denli çakıştığı bir örneği nereden bulacaksınız?

AKP diktatörlüğünün toplumsal-ideolojik zemini aradan geçen bir yıl boyunca daraldı. İnsanların toplu eğlence merkezlerinde buluşmalarının önlenmesi, laikliğin merkezi olarak öne çıkan ilçelerde trafik yasakları, yeni yılı kutlamanın milli-dini kimlikten sapma olarak ilan edilmesi, içki kullanımı dahil eğlenmenin, gülmenin günah sayılması, kitlesel buluşmaların iki meşru vesilesinin ibadet ve reisi dinlemeye indirgenmesi… Resmi tabloya bunlar çiziktiriliyor.

Öte yandan 31 Aralık gecesi Taksim meydanında bu kez çok büyük çoğunluğu Müslüman kökenli göçmenler görünür oluyor. İçki tüketimi azalıyorsa bunun nedeni ideolojik baskıdan ziyade satın alma olanaklarının daralması olmalı. İnsanlar buluşuyor ve eğleniyorlar, çünkü bu bireysel ve toplumsal bir gereksinim. İbadet ve otoriter siyasal söylem bu gereksinimin yerini alamaz ki. O zaman insanlar kentin içinde başka semtler buluyor, yaratıyorlar. Yılbaşı öncesi hediye alınmaya devam ediliyor; pek kimse İsa’nın doğum gününü kutlayıp günaha girmiş olacağına inanmıyor besbelli.

Bu arada, yılbaşı kutlaması kuşkusuz modern bir olgudur ve Türkiye’nin toplumsal tarihinde moderniteyle çakışan, yani sınırlı bir geçmişi vardır. Dolayısıyla geriden gelen toplum kesitlerinde ve bölgelerde güçlü biçimde yerleşik olduğunu söyleyemeyiz... Yobazlığın yükselişinin mi yeni yıl geleneği geri ittiğini, yoksa devletin “geleneği” eskiden yansıtırken şimdi örttüğü mü doğrudur? Tam olarak bilemiyoruz. Ama 1 Ocak tatil. İş süresinin vahşi ve post-modern kapitalizm tarafından uzatılmasının ötesinde değişen bir şey yok. İsa’nın aslında bu tarihe denk düşmeyen doğum günü efsanesi nedeniyle, ne çalışanlar İslama sarılıp tatil haklarından feragat ederler, ne de iktidar 1 Ocak tatilini kolay kolay geri alabilir.

Özetle, bana sorarsanız, terör tehdidini bir alet olarak kullanan devlet zorbalığı dışında yılbaşıyla ilgili çok şey değişmedi. Bazı şeylerin değişmemiş olması ise beklenemezdi. Merkezi siyasi iktidarın icra ettiği toplumsal mühendislik her durumda biraz sonuç verir. Ama bunca çabaya bu kadar değişim… Sonuç başarısızlıktır.

Ve sonuç iktidarın onca çaba, terör, söylemden sonra bu kadarcık yol almasından ibaret de değildir.

Türkiye’de dinci gericiliğin devletleşmesi, bir dizi direnç dinamiğini toplumsallaştırdı. Yılbaşını kutlamak Türkiye laisizminin toplumsal direnişlerinden birine dönüşmüştür.

Kuşaklar boyu Atatürkçülük devlet resmiyetinin ikna gücü zayıf alanına sıkışmıştı. Oysa emperyalizme ve saltanata karşı bariz bir tarihsel ilerleme söz konusuydu. Toplumu “daha fazla Atatürkçü” kılmaya yönelik, kuru, içeriksiz bir tepeden basınç tam tersi etki yaratıyor, tarihsel ilerleme algısının yitirilmesine neden oluyordu. AKP devletinin tepeden gericiliği bu durumu değiştirmiştir. Mustafa Kemal’e yönelik saygılı ve coşkulu sahiplenme belki de Kemalizmin has iktidar döneminden bile daha yaygındır.

İçi boşaltılmış ve halk hareketi boyutu kadük edilmiş laiklik propagandasının da ikna gücü kalmamıştı eskiden. Ama tepeden şeriatçılık, laisizmin de halka mal olmasını getirdi.

Devamı gelecektir ve gelmektedir. Erdoğan’ın farkında olmadığı, bir hayal dünyasında yaşadığı anlaşılıyor. Ama asgari ücreti beğenmedikleri için aşağıladığı “beyefendiler” birkaç on milyon emekçidir. Asgari ücret ülkenin en kapsamlı ücret sözleşmesidir ve üstelik kayıtsız ve geçici çalıştırma nedeniyle bu çizginin altında, gerçek ortalama ücretle yaşamaya çalışan milyonlarca insan da konuyla doğrudan ilgilidir. Emekliler de… Ekonomik saldırının tekil kapitalistlerden devlet iktidarına alınması, emek taleplerinin ve mücadelesinin toplumsallaşmasından başka herhangi bir sonuç veremez.

Listeyi uzatabilirsiniz. Kadınlara ve çocuklara saldırı, sapıkların işi olmaktan çıkıp devletle özdeşleşen din kurumları tarafından aklanıyor, savunuluyor, örgütleniyorsa, karşısında halkı bulacaktır; bulmaktadır.

Türkiye’de umut var diyorsak, biz buraya bakıyoruz. 2018’e böyle giriyoruz. Rejimin terörle kardeşleşmesinin sonuçları 31 Aralık’ın ötesine yayılıyor.