Tayyip timing

soL’da Haziran direnişinin Eylül beklentisini tartıştık. Son olarak dün Kemal (Okuyan) de yazdı...

Özetin özeti, direnişin Haziran’da aldığı biçimin, olduğu gibi tekrar etmesi mümkün olamazdı. Yaşanan güz eylemlerini üç ay öncesiyle benzeştirmeye çalışıp kendini oyalamanın ise anlamı yok. Oyalanmakta sakınca var mı yok mu, onu geçin. Bu zararlıdır da. Tarihsel önemde bir halk aydınlanması olan Haziran’ı küçültürsünüz bu yolla. Küçülür ve AKP için kolay lokma haline geliverir. Halkımız ise yılmamış, geri basmamıştır. Kemal’in deyişiyle “eylem değil çıkış yolu aramaktadır” ve bu son derece sağlıklı bir dürtüdür.

Türkiye’nin geleceği bu arayışla birlikte belirlenecek. Çıkış yolunun bulunmama olasılığı yok. İlla bulunacak.

Bir soyutlama olarak, çıkış yolunu gösteren bir örgütlülüğü ve o yola yürüyen bir halkı, şimdilik ihmal edip akıl yürütmek, bazı şeyleri daha anlaşılır kılabilir.

Diyelim ki, elde yalnızca arayışın varlığı var. Bu durumda düzen cephesinde neler olup bitebileceğini biraz düşünelim mi?

Sermaye sınıfının, siyaset erbabı anlamında egemen güçlerin ve emperyalistlerin birleştikleri ortak paydada ben Tayyip Erdoğan’ın kalabileceğine inanmıyorum. Erdoğan artık sermaye sınıfının temsilcisi olmaktan çıkmış, onun küçük bir fraksiyonuyla özdeşleşmiştir. Sınıfın çoğunluğunun bunu sineye çekmek için çok özel nedenleri veya zaafları olması gerekir. Geleneksel büyük sermaye hiç de bitmiş, tükenmiş falan değildir.

Egemen güçlerin içinde, kim kafayı Erdoğan hizbinin dışına çıkarıp etrafa bakarsa, ülkenin böyle yönetilemeyeceğini görür. Uzun süre toplam mekanizmayı güçlendiren AKP/Erdoğan liderliği, artık zayıf düşürmektedir.

Bugünkü çizginin sürdürülebilir olmadığı düşüncesi Gülen tarikatından Çankaya’ya, yandaş ve anaakım medyanın içine, yargıya, polise, üniversiteye uzanıyor.

Dışarda ise durum daha da karışık. Strateji yokluğundan ızdırap çeken emperyalizm, yaptığı olmadık maceracılıklar sayesinde, sonuç olarak iyi hizmet veren uçbeylere değil, uyuma ihtiyaç duyacaktır.

Halk hareketinin çıkış yolu bunların bir tekine bile milim prim vermemeli.

Başka arkadaşlar ne iyi yazdılar yine soL’da gözünü ABD’nin tercihlerine, birtakım güçlerin ekonominin ipini çekmesine falan sabitlemek aptallıktır. Olurdu olmazdı, gerçekçi mi değil mi tartışması değil bu. Gözünü oraya diken TÜSİAD, Gülen veya Amerikan elçisi tarafından terbiye edilmeye hazır hale gelmiş demektir.

Düzen içi mücadele devam edecek. Terbiye edilmemiş bir Erdoğan işe yaramaz ve bunu herkes biliyor.

Egemenlerin masasında sorunların faturasının Erdoğan’a en inandırıcı, en efektif biçimde kesilmesi yönünde bir zamanlama çalışması yapılmaktadır. Elbette Erdoğan ve arkadaşları Haziran’dan itibaren canla başla direndiler, ama sonuç pek de parlak değil.

Bana sorarsanız Erdoğan’ın direnip politik ömrünü uzatması, paçayı kurtarması anlamına gelmiyor. Ancak nasıl İkinci Cumhuriyet’in Tayyip Sultanlı versiyonu kimseye boyun eğdiremiyorsa, Erdoğan’ın devrilmesinin halkın imzasını taşıması, halk aydınlanmasının ikinci yükselişi demek olur ve bu, düzen içi tashihlere değil daha radikal dalgalanmalara kayar.

Diğer güçler bu nedenle Erdoğan’ın direnmesine göz yummuşlardır ve kaçınılmaz değişimi bir at değiştirmeyle sınırlamanın hesabındadırlar.

Yoksa CHP’nin Amerikancı, Gülenci, müteahhit odaklarının İkinci Cumhuriyet’le yapısal bir dertleri yoktur ve yeni bir iktidar seçeneği ortaya konduğunda Kılıçdaroğlu, bugüne kadar bulamadığı enerji kaynağını burada arayacaktır. Gül-Gülen tarafıyla böyle bir CHP arasındaki ortaklığın Sarıgül’de tecelli etmesi pek mümkün.

Sonuç: Halkı ihmal ettiğimiz durumda, Erdoğan gider İkinci Cumhuriyet kalır. Erdoğan’ı halk götürürsek İkinci Cumhuriyet’in esamesi okunmaz.