Suriye gündeminde kimler memnun?

Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece düzenlenen saldırı sonrasında TKP ve Türkiye Barış Komitesi açıklamaları yapıldı, aklı başında insanlar konuya ilişkin yazdı, konuştu.

Bu içerik geçerli. Ortalık bu kadar sıcakken, sıcağı sıcağına mutlaka söylenmesi gerekenler ortaya konmuş oldu. Ortalık bu kadar sıcakken, her şey söylenemeyebilir genellikle.

Birincisi, bazı şeyler veri eksiğinden söylenemez. Olayın oluşumunun devam ediyor olması verilerin şekillenmesini de önler. Düşünsenize, daha Perşembe günü Beyaz Saray ile Pentagon arasındaki açı dikkat çekiyordu. Bu açının varlığı askeri operasyonu öteleyebileceği gibi, hızlandırabilirdi de. İkincisi oldu.

Yani olay hem oluşmaya devam ediyordu, hem de bazı veriler ancak sonuçlarla birlikte bizim görebileceğimiz menzile girebilecekti.

Bir de politik nedeni vardır söz tasarrufunun… Öncelikler vardır, zamanlama vardır… Ama ilginçtir, iki günde çoğu şey söylendi. Rusya’nın çatışmak istemediği bile!

Büyük güçler arası gerginlik polemiğe bile kaymadı. Diplomasi adına analiz yapılıyor: Saldırı ne kadar başarılı ne kadar değil...

Sanki herkes memnun! Kimi yorumcular uluslararası sistemde aylardır biriken gazın böylelikle tahliye olduğunu tarif ediyorlar.

*          *          *

ABD-Britanya-Fransa; artı İsrail. Bu bir blok mudur? Bloka göre daha esnek, geçici çağrışımlarıyla, belki koalisyon diyebiliriz. Hem Amerikalılar da öyle diyorlar, bütün lanetli işbirliklerine.

Evet, katı bir blok değil… Öyle olsa karşıtının da katı olması beklenirdi. Oysa koalisyonun dışında kalanlar müdahaleye karşı çıkmıyor. Almanya, İtalya ve başkaları öncesinde katılmayacaklarını duyurdular, bitiminde de desteklerini. NATO da öyle. “Güzel olmuş ama ben almayayım.”

Kısaca akıl yürütelim. Askeri müdahale dışında kalanın, sonra söz hakkı da olmayabilir. Ama örnek olsun, Almanya’nın bölgede bir sözü zaten var mı?

Ama Almanya emperyalistliğini başka mecralarda hayata geçirebilir. Fransa ise burnunu sokmak zorunda. Çünkü bir süre öncesine kadar, komşusu ve rakibi Almanya ile birlikte Avrupa’nın ilk ikilisinden biri olarak AB liderliğini paylaşan Fransa, ekonomik ve toplumsal açıdan patinaj çekmeye devam etti, inandırıcılığı çok azaldı ve emperyalistlik yapacak bir saha bulamaz oldu. Ara sıra Afrika kıtasında şeriatçı kovalamak yetmiyor.

*          *          *

Uzatmayayım. Zaten dışında kalanların karşı olmadıklarını Türkiye’den biliyoruz. Aslında Amerikan saldırısı AKP açısından uzun zamandır yaşanan en “normal” ve normalleştirici gelişme olmuştur!

Bir kere Şam’ın otoritesini genişletmesi ve oturtması, Türkiye’nin sınır ötesi askeri varlığının suyunun ısınması anlamına geliyordu. En olmadık şey gündeme girmişti: “İddia ettiğin gibi bölgedeki birtakım sorunları çözdüğüne ve işgalci de olmadığına göre, kontrolü meşru hükümete devret!”

Bu teze Rusya’nın göz kırpması dahi öldürücü olacaktı bizimkiler için. O atadığı kaymakamı, açtığı PTT şubesini, söz verdiği müteahhitleri ne yapacaktı bakalım! Şimdi iş rahatladı.

Olay normalleşti, çünkü AKP hükümeti benzersiz bir yalancı olmaktan kurtularak yalancılar liginin “normal” bir üyesi haline geldi!

Ruslardan ve İran’dan sorgulayıcı, sıkıştıran bir sinyal alındığında AKP’nin nereye yatacağı bile belli: “NATO üyesi bir ülke bulmuşsun, sahaya askeriyle girmiş, Amerikancı cihatçılar üstünde bir otoritesi bile var ve Rus tarafı ile Batı tarafı arasında tampon işlevi görüyor… Daha ne istersiniz tanrınızdan?”

AKP bu ara konumunu Almanya ve benzerlerine de pazarlamayı deneyecektir. ABD’nin bir yere gitmeyeceğini açıklaması da AKP için mutluluk vericidir. Saha ne kadar karışıksa o kadar toz kalkar. Özetle AKP dış politikası hakikaten durumdan memnundur. Açılan yeni sahnede işgalciye işgalci denilmeyebilir!

*          *          *

Rusya saldırı sırasında kontrollerindeki hava sahasının ihlal edilmediğini laf olsun diye açıklamış olamazdı! Rus dışişleri bizimkiler gibi “memnunuz” diyemezdi ki…

Ama memnun görünüyor!

Düşünün, emperyalizm Suriye’yi bu hale getirmezden önce, Sovyetler Birliği’nin boşalttığı alana, mirasyedi Rusya Federasyonu kolay kolay giremez diye bakılıyordu. Hele Afganistan iflası Rusya’ya da yapışmışken… Şu cihatçılar Suriye’yi bu kadar zorlamasalardı, Şam Rusya’dan resmen yardım istemeseydi, dünyamızın ortalamacı kamuoyu Rusya’ya hak verir miydi hiç? Rusya sahaya hem elde silah, hem de meşruiyet zırhına bürünmüş olarak girme imkânı bulmuştur. İşte bu meşruiyetin ara ara tazelenmesi de gerekir.

Belki daha o güne vardı, ama Şam’ın işleri yolunda gittiğinde, eninde sonunda Rusya’ya da dönülecek ve “sen ne zaman çıkacaksın” diye sorulacaktı. Bu soru ertelenmiştir. O kadar ki, Suriye ve civarında şu İslamcı çetelerin varlığını sürdürmesi yalnızca ABD’nin değil Rusya’nın da mazeretidir. Batı emperyalizminin hali, Rusya’nın emperyalizmini aklamaya yarıyor. Her eve lazım!

Yeri gelmişken, İran’ı ve Lübnan Hizbullah’ını da bu denkleme ekleyebiliriz…

Amerikalılar birilerini örgütleyip sürüyor, ama herkes bir biçimde sebepleniyor, anlayacağınız. O kadar ki, ÖSO bileşenlerinin de IŞİD’e ihtiyacı var. Kötü İslamcılar olmalı ki, bunların bir de ehveni şer türü olabilsin. Hatta laik burjuvazilerin, hepsine ihtiyacı var. Biri kötü olacak ki, uzlaşılacak bir başkası bulunabilsin.