Sürat ve yanlışlar

Bu yılın başlarıydı daha... Osmanlıcılık yeni yeni arzı endam ediyordu. Metrobüs açılışında Tayyip için saltanat pankartı açılıyor, birileri Ortadoğu'da İsrail karşıtı mitingde Abdülhamid'i imdada çağırıyordu.

Demeye kalmadı, düzeltme ihtiyacı duydular. Böyle şeyler AKP'yi bağlamazdı. Onlar elbette cumhuriyetçiydi, haşa osmanlıcı değillerdi.

Solda ise başka birileri yeni-osmanlıcılık yorumumuzla dalga geçmeye kalktılar. Paranoyaktık, kemalisttik, hem bir halt mı vardı burjuvanın cumhuriyetinde de, onu sahipleniyorduk...

Biz de bu tablo içinde bazı hatalar yaptık.

Örneğin bu sonuncu kategorideki kişilerin solcu yorum özgürlüklerini kullandığını varsayabildik. Her toplu değerlendirmenin sapması, istisnası vardır. Yorum özgürlüğü tezinden hareket ettiğinizde, araya tek bir AKP memurunun karışmadığını söylemiş olmazsınız. Yine kategorimizin esasen memur kadrosundan oluşturulduğunu söylediğinizde, araya iyi niyetli ama yanlış yolda kimi solcuların karışmış olduğunu yadsımak zorunda kalmazsınız. Ama tartışma zeminini bayağı değiştirir, sol içi olarak bırakmaktan çıkarsınız. Dolayısıyla toplumsal anlam kazandırma kanalını da yakalamanız mümkün olur.

Sonra, işin tanımlanması ile ilgilendiğimiz ölçüde, gerçeğin daha geniş kesimlere gösterilmesine konsantre olamadık.

Bundan ibaret değildir, ama teori, başka şeylerin yanı sıra bir de günlük hayatta siyasetçinin elini rahatlatmaya yarar. Yeni-Osmanlıcılığın basbayağı çözülen devletin yeniden yapılandırılması ve konsolidasyonu çerçevesine oturduğunu gördük ve açıkladık. Ama bu çok önemli, çok pratik, çok çarpıcı noktayı bir ideolojik mücadelenin konusu haline getirebildiğimizi söyleyemeyiz.

Üçüncüsü, kalkıp bu yolun nereye kadar gideceğini tartışmaya başladık. Yine, yanlış anlaşılmasın, elbette tartışacaktık. AKP'nin ülkeyi soktuğu sürecin dinamiklerini anlamak için denemeler yapacak, aklımızdan kimi varsayımlar geçirecektik. Kendi kendimize sermaye sınıfının cumhuriyetten büsbütün kopuşunu sınırlayan herhangi bir bağ olup olmadığını, emperyalizmin Osmanlılaşmaya ne ölçüde enerji aktaracağını falan sormalıydık. Ama soruları bir yerden sonra yalnız bırakmamalıydık. Sorgulamamıza bir kavga eşlik etmeliydi. Bilmeliydik ve duyurmalıydık ki, akışın zemini ve temel anlamı belli olmakla birlikte, nereye ne hızla varacağı mücadelenin konusu olacaktı.

Kendimize, kendimize derken genel olarak aklı başında sola, haksızlık etmiyor muyuz, böyle bir yanlışlar listesi çıkarttığımızda?

Listeyi yırtıp attığımızda, AKP'nin ne kadar da önünde durulamaz ölçülerde bir güce sahip olduğundan başka bir gerçek çıkacaksa karşımıza, itirazım olmaz, yırtalım atalım. Ama aklı başında sol, kendine görev çıkarmak için, yanlışlarının, eksik bıraktıklarının listesini yapmak zorundaysa, o zaman bırakın biraz haksızlık ediverelim kendi kendimize...

Başa dönersem... Sonra, AKP öngöremediğimiz bir hız kazandı ve devletin çözülmesi sürecinin esasen 2007 seçimleri öncesine ait bir sorun olduğunu göstere göstere, Türkiye kapitalizmini cumhuriyetin tasfiyesi sürecinde restore etmeye, devleti de yeni bir zeminde konsolide etmeye başladı. Cumhuriyetin statükocu ve gerici öznelerinin payına gerilemek düşüyor. AKP yerel seçimlerde ortaya çıkan ve krizle sürmesi beklenen kısmi gerilemeyi telafi etti. Öyle ki, devleti toparlarken egemen sınıf olarak sermayeyi de, kendisini merkeze koyarak yeniden yapılandırmaya yöneldi, vb.

Herşey planlı mı bilemem, ama ortaya bir sıralama çıkıyor. Son birkaç haftada bile, Erdoğan'ın İstanbul Üniversitesinde cumhuriyeti tarihsel zaaf olarak ilan etmesini, YÖK düzenlemelerinin izlemesi işin bir mantığı olduğunu söylüyor. Üniversiteler medreseye dönüştürülüyor ve buna paralel olarak Türkiye kapitalizminin yeni siyasal ve idari kadrolarının ana kaynağının imamlık mesleği haline geleceği, bunun birkaç yılda tamamlanacak bir süreç olduğu kesinlik kazanıyor.

Solun daha fazla oyun oynamaması gerekiyor. Haksızlıksa varsın öyle olsun ama solda “dur bir bakalım, adamların yaptığından iyi bir şey çıkabilir mi”, diye polyannacılık yapılmamalıdır.

Sol, gerçekten aklı başındaysa, kendi iç veya örgütsel işlerini ve hassasiyetlerini, memleketin gidişinin dayattığı görevlere bağlamalı, bağlanmıyorsa da arkasına atmalıdır. Köy yanarken aynada saç taramamalıdır.

Nasılsa bir şey çıkmaz, gücümüz ne ki, türünden sayıklamalar utanç kaynağı sayılmalıdır. Bu kadar hız yapan bir aracın kaza yapmama olasılığının olmadığı bilinmelidir.

Sol, kendisinin var olmadığı bir tablonun nereye gideceği üstüne tuhaf bir teori yapmak yerine, özenle gericileşme sürecinin karşısına dikilebilecek ve bizzat sola nefes alması için alan sağlayacak direnç duvarlarını kurmaya girişmelidir.

Karşı tarafın çok hızlandığı bir dönemde, sol daha da hızlı olmak zorundadır.