Sürat

İki yıl önce Türkiye seçimleri sindirmeye çalışıyor, lokmalar ağzında büyüyordu.

2011 seçimleri AKP’nin ekonomik krizi atlattığını, liberallerle ittifakın dağılmaya yüz tutmasının oylara gerileme olarak yansımadığını, iktidarın da alternatifsiz olduğunu göstermişti.

Dünyanın en büyük krizinden en ağır etkilenen bir ülkede, iktidar partisi kabaca iki kişiden birinin oyuyla yola devam ediyorsa, bu “on yıldır nasılsa, öyle” diye açıklanamaz. Yeni bir durumdur.

O ittifak gündelik çıkar ortaklığının ötesinde, dünya çapında bir proje olarak liberalizm-İslam koalisyonuydu. Şaka değil, Obama da Mursi de parçasıydı!

2011 Türkiye’sinde İslamcılar demiş oluyorlardı ki, “biz kimseyle el sıkışmadan, hatta döve döve, liberallerin tapulu arazisi sanılan kesimleri tutmayı beceririz.” Bu yeni bir tezdi.

Bunların önkoşulu muhalefetteydi, mu-halefetin topluca iktidar kaçkını haline gelmesiydi. On yıllık hükümete alternatif üretememek, üstünde kafa yorulması gereken bir durumdur.

Bunları “böyle gelmiş böyle gider” kaderciliğiyle yorumlamadık. Ama “köşe dönüldü, geri dönmek imkansız” dedik. 2011, 1923 ile anılan eski rejimin geri gelmemek üzere terk edilmesiydi.

Bu değerlendirme aslında çok yaygındı.

CHP’nin meclise gelmelerine izin verilmeyen vekillerine sahip çıkamayan biçareliği, yönetim hatası mıdır? CHP’nin sorunu, yeni rejimi ve onun totaliter karakterini kabullenmiş olmasıydı. Kalktılar, kapalı kapılar ardında yaptıkları pazarlığın hapisteki vekil aşağılamasını çözmesini umdular. Yemin etmemek bir seçenek haline gelmedi ve tek bir vekilin bireysel direnişi olarak kaldı.

Aslında CHP merkezi Birinci Cumhuriye-t’e dönülemeyeceğini anlamıştı. Sorun İkinci’yi nasıl eleştireceğini, ne yönde değiştirmeye uğraşmak gerektiğini bilmemesiydi.

2011 yazındaki CHP fotoğrafı ile bugün İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına Sarıgül’ü hazırlayan CHP arasında tam bir uyum var. Sarıgül, CHP’nin İkinci Cumhuri-yet’e taahhüdüdür: “Ne kent yağmasını ne taşeronluğu değiştireceğiz. Belediyeleri neo-liberal çarkların rant üretim yuvası olarak görmeyi sürdüreceğiz. Tek farkımız: İçki içeriz.” O da “parasıyla”, cemaat ittifaklarıyla ve içmeyenleri rahatsız etmeden. Yakışır!

Liberalleri kaybeden bir teokrasi hizbinin modern orta sınıfları kaybetmemesinin nedenlerinden biri, ana muhalefetin kaçması idiyse, daha güçlü bir neden, Kürt hareketinin AKP’yi bir demokratikleşme programı olarak görme ısrarıydı. Soğuk Savaş’ın solcu çocuğu olarak doğan Kürt direnişi, aslında AKP dışında bir vizyona sahip olabilir, pekala. Ortadoğu bereketlidir, dünyada ve bölgede işbirliği yapacak çok güç vardır. Ama birincisi: Kürt siyaseti geri dönüşsüzlükten memnun. İkincisi: dinselleşmeyi ve liberalleşmeyi eleştirmiyor, yalnızca kendi milli çıkarlarıyla uyumlulaştırmaya bakıyor. Bu uzlaşma cürmünden fazla yer yakmış, AKP yoluna liberalsiz devam etme cüreti edinmiştir.

MHP’yi geçiniz, Bahçeli stratejisi, faşizmi Birinci Cumhuriyetin ayak diremesi olmaktan çıkartmak, AKP’nin koltuk değneği kılmaktır.

Bu yaklaşımların tamamının çökmesi için 2 yıl gerekmedi. Çöküşün patlayarak kendini göstermesi hiç gerekmezdi. O da oldu.

İkinci Cumhuriyet’i “varsaymak” yanlışlanmıştır. Geri dönülebilir anlamında değil. Buradan yeni statüko değil ancak kriz çıkar anlamında.

Biz burada sosyalizm seçeneğine getiririz lafı. Ama ben dikkatinizi sürate çekmek istiyorum. Hayatın Doğulu bir ağırlıkla aktığı varsayılan Türkiye, iki yılda kendince bir sürat denemesi yaptı.

Mart ayında seçim varmış. O zamana kadar kim bilir neler olacağını?

Mesele müneccimlik değil zaten. Mesele derin değişimlerin mümkün olduğunu bilerek yaşamak bu süreyi.