Sol nasıl bir şeydir?

Seçim tek başına seçim değildi. Hiçbir zaman değildir aslında ve bu kez de olmadı.

Seçimleri önemli kılan oy da değildir. Oyun kullanıldığı ortam bir mücadele ve operasyon sahasıdır. Haziran 2015 seçimlerinden önce ülkenin ideolojik-politik haritasına yönelik çok kapsamlı bir müdahale organize edildi.

Olanın en özet hali, özellikle son iki yılda yönetilebilir olmaktan çıkan Türkiye’nin yeniden çizginin içine çekilmesi. Ancak herhangi bir özet gibi, bu da yeterli değil.

“Yönetilebilir olmaktan çıkan” dediğimde AKP’yi veya Erdoğan’ı işaret ettiğimi sanan çok olmuştur. Kimsenin suçu değil, bu algı zaten büyük mesafe kat eden operasyonun parçası!

Sorun objektif olarak ve bizim baktığımız yerden AKP veya Erdoğan’ın yönetme ehliyeti değil, olamaz. Sorun Türkiye halkının laik, modern, kentli, emekçi, genç, kadın, Alevi damar veya kesimlerinin düzenle gösterdikleri uyumsuzluktur. Bu uyumsuzluk keskin biçimde eylemli hale gelebilmekteydi üstelik. Ama her zaman eylem olmasa da, mızrak çuvala girmiyordu. Sorunun halli için mızrağı çuvala sokmaya çalışanlarla oynamak yetmez ki…

Türkiye’nin yönetilebilir hale dönmesi için, nüfusun yarıdan fazlasına erişme gücüne sahip, on milyona yaklaşan eylem kapasiteli, yüzünü bilinçle değilse de refleks olarak sola dönen kitlelerin “düzeltilmesi” gerekiyordu. Bu düzeltmenin parçası olarak Erdoğan’ın önemsizleştirilmesi ve AKP’nin başkalaştırılması gündemine ulaştılar.

Yoksa tersi doğru değildir. Ne yerli ne uluslararası sermayenin, ne devletin egemenlik mekanizmalarının, ne emperyalist devletlerin, ne onlarla rekabet ve savaş halindeki bölgesel güçlerin AKP ile bağdaştırılamaz bir çelişkileri bulunmuyor. Öyle olsa silah kamyonlarını Batı basını çoktan ele almıştı. Bir büyük ağabeyin sözcüsü “derin kaygı duyuruyoruz” derdi veya kredi notu dibe batardı. Türkiye’nin fişini çekebilecek o kadar faktör var ki!

AKP ile uzlaşmazlık ilanını, toplumun yobazlaştırılmasından, zenginliğin bir ahlaksızlığa dönüşmesinden, emekçi katliamlarından, kadınların öldürülmesinden, işsizlikten, Alevilerin aşağılanmasından, savaş suçlarından, her tür adalet fikrinin üstünde tepinilmesinden, hukukun her türünün çiğnenmesinden ayıramazsınız. Bu kapı açıldığında yolun nereye gittiği bellidir. AKP’den hesap sorma kapısının aralanması halinde buradan sola dönük, eylemli ve büyümeye çok açık bir toplumsal yükseliş çıkardı. Seçimden önce bu umuda yatırım yapmış olanların sayısı hiç az değildir. Ama seçimden sonra hesaplaşma çağının açıldığını, bir devrimci döneme girildiğini düşünenler hayalperest solculardan ibarettir. Bu kesimlerin gerçeklik duygusu bayağı bir süredir buharlaşıyordu. Şimdi büsbütün dibe vurdular.

Operasyon Türkiye’nin uyumsuzlarına, muhalefet dinamiklerine, “bize” yapıldı.

Seçimler önemli miydi, değil mi? Bu tartışmayı 7 Haziran’ın öncesinde de sonrasında da, ancak yukarıdaki bağlamın içinde doğru yanıtlayabilirsiniz. Oyların da parçası olduğu ve seçim başlığına yerleştirilen operasyon çok önemliydi. Bu operasyona direnmeden olmaz. Direniş oyları çok azdır, ama bu direniş önemlidir.

Bunun bir direniş olduğu çıplak gözle görülmüyor mu? Peki, öyle olsun.

Ama daha yakından, daha dikkatli, daha tarihselci bir göz atılmasını biz değil sadece; asıl Türkiye hak ediyor. Çünkü Türkiye’de solculuk denen olgu laik ve aydınlanmacıdır. Yurtsever ve anti-emperyalisttir. Emekçi ve halkçıdır. Eşitlikçi ve özgürlükçüdür.

Sizce bu özellikler “yeter ki Erdoğan biraz gerilesin” saçmalığına ezdirilebilir mi? Yoksa siz bunların çoktan çöpe gittiğini mi sanıyorsunuz?

Hakikaten gerçeklikten kopmuşsunuz…