Siyaset yalanı, yalan siyaseti

Geçenlerde Tayyip Erdoğan belki de kendi rekorunu kırdı bir konuda. Sabah Suriye ordu kuvvetlerine bağlı birlikler Afrin’e giriş yapıyor haberi çıkınca Erdoğan önce Putin’le telefonla konuşarak meseleyi hallettiğini, kuvvetlerin geri çekildiğini söyledi.

Aradan biraz zaman geçti. Demek ki, Erdoğan Putin’le pek anlaşamamıştı. Bunun üzerine, bombaladık, dedi. Bombaladık ve geri çekildiler. Sonra ilginç bir dil peyda oldu. Deniyordu ki, TSK Afrin’e “giriş yolunu” bombalıyor… İlerleyen saatlerde bu müdahalenin bir uyarı ateşi olduğunu açıkça dile getiren haber mecraları çoğaldı. Suriye ordusu uyarıya kulak asmamıştı.

Belki bunun üzerinedir, malum sapığın asansörde seks fantezilerini yayımlaması. Hakikaten çakışıyor mu, o kadarına dikkat etmedim. Ama Erdoğan’ın yakında kenti kuşatacağız diyerek el yükselttiğini biliyorum. Asansörde iki dakika fantezisi, kuşatmadan daha gerçekçi görünüyor.

Perinçek cumhurbaşkanlığına aday ya; altta kalır mı? Arkadaşın sorunu aynı anda hem Tayyipçi hem Esad’cı olmasıydı. Afrin’de TSK ve ÖSO Suriye’yle fizik anlamda karşı karşıya gelmediği sürece top çevirmek mümkün olabilirdi belki. Perinçek Erdoğan’a Esad’la ittifak kurarak operasyonu birlikte yapma önerisinde bile bulundu. Olmadı… Perinçek Türkiye’yi işgalcilikle suçlayan Şam yönetiminin aslında Zeytin Dalı operasyonunu desteklediğini söyledi. Bu kadarı yetmezdi, yetmedi de. Şam yönetimiyle birlikte vatan savunması yaptıklarını, Suriye’nin iç sorunlarını ülkenin birliğini sağladıktan sonra ele alabileceklerini dile getiren PYD, aslında Suriye ordusuna teslim oluyordu.

Kuşkusuz saha çok karışık. Örneğin ABD eşanlı olarak Suriye’nin bir bölgesinde düşman bellediğiyle bir diğer bölgede ittifak kurabilmektedir. Ancak yukarıdaki fantezi yoğunluğu Ortadoğu’ya bile fazla gelir. Türkiye’de basitçe uydurulmaktadır. Yanlışlıkla, kontrolsüz biçimde, bir hastalık belirtisi olarak yalan söylenmiyor. Siyaset yalanın üstüne kuruluyor.

Savaşın birinci haftası dolduğunda ORC diye bir şirket, iddiaya göre ilk anketi yaptı ve operasyona desteğin %80,7 olduğunu buldu. Erdoğan’ın gazetecilerinden Selvi bir ay dolduğunda AKP oylarının %55’e yükseldiğini iddia etti. Nedense birileri Selvi’nin hangi ankete dayandığını açıklaması gerektiğini söyleyerek müthiş eleştirmiş oldular. Anket yapmaktan kolay ne var? Bu sayıların tamamı uydurulmuştur. İsteyen olursa anket sonuçları grafik tablolar halinde sunulabilir!

Toplumsal eğilimlerle siyasi partilere angajman arasında bir ilişki olduğunu söyleyebilseydik, Türkiye’de büyük kısmı Kürt kimliğine angaje, yüzde 10-15 arası bir savaş karşıtı kitle olduğunu kestirebilirdik. Öyle olsaydı AKP’liler destek oranını 80’de bırakırlar mıydı hiç! Türkiye’de bu savaşın heyecan verdiği toplumsal taban çok sınırlıdır.

Toplumsal eğilimlerle ilgisini kesen CHP, Afrin’in kent merkezine girilmemesi fikri dahil, iktidara tam boy savaş desteği verdi. CHP’nin kente girmeme uyarısının AKP ve TSK için çok rahatlatıcı olduğunu da görmek gerekir. TSK’nın ve ÖSO’nun yapamayacağı zaten belli olan bir iş için, CHP diyor ki, yalandan kim ölmüş, zaten girmek istemedik ki!  

Kılıçdaroğlu ikide bir askerlere şükran sunmakta, harekatın çok başarılı gittiğine dair Anadolu Ajansı bültenine el basıp yemin etmektedir. Kimsenin inanmadığı bu konuşmalar gösteriyor ki, Kemal beyin siyaset mesleğini paylaştığı diğer uydurukçularla yarışma şansı yok. Lakin bu da bir avantaj oluyor ve yalan siyasetinde bu duruma dürüstlük deniyor.

Siyasette yalan ile biraz önce arada geçen konu ilintilidir. Türkiye’de kitlelerin duygu ve tutumlarıyla siyasal parti temsiliyeti arasındaki bağ kopmuş durumda. Milli duygularına kapılıp etrafa saldıranların faşistliğe yürekten inandıklarını zannetmeyin. Bunlar kontrgerillanın bahşişe bağladığı lümpenlerdir ve rol yapmaktadırlar. Reisle birlikte peygamberin asrı saadetine yürüdüklerini anlatanlar vardır, kuşkusuz. Ama bunların bu inançla belirlendiğini sanmayın sakın. Hepsi bilmektedir, lider takımının bütün erkek çocukları rapor alıp askerlikten yırtmış! Ne yazık ki, sol da kopukluktan payını almıştır. Dediğim gibi sol sayılmak için savaşa karşı çıkmak gerekmemekte, bir kere solculuğu cebine koyduktan sonra savaş şakşakçılarının şakşakçılığını yapmak mümkün olmaktadır. Örnek CHP’de solun yeni temsilcisi İstanbul İl Başkanının Kılıçdaroğluculuğunu hiç saklamamasıdır.

Kitlelerin duygu ve tutumlarıyla siyasal parti temsiliyeti arasındaki bağ koptuğunda, parti tutmak değersizleşir. İdeoloji, inanma, bağlanma yoktur artık. Düzenin kurumsallığı çökmeye başlar. Türkiye’de durum budur ve çöken sütunları, tavanları tutma gücü olmayan birtakım adamların toz duman arasında bir tehlike olmadığını çığırmalarına, bu arada yıkılan evin önüne kamyon dayanıp hırsızlık yapılmasına siyaset denir olmuştur. Siyasette yalan dozajı artmamakta, siyasetin kendisi yalan olmaktadır.

Gün işçi sınıfı siyasetiyle burjuva siyasetini birbirinden ayırma günüdür.