Siyaset tarihin neresinde?

Güncel siyaset tarihi biçimlendirir.

Tarih tartışması her zaman güncel siyaseti etkilemek amacıyla yapılır.

Yani tarih bir mutlak ve nesnel hakikat olarak değil, zamanında nasıl içinde mücadele eden, bu mücadeleler yoluyla onu yapan, yorumlayan ve bugüne aktaran özneler var idiyse, bugün de günümüzün özneleri tarafından bugünün amaçları, çıkarları gözetilerek, üstelik verili güç dengeleri içinde yeniden ve yeniden yorumlanmaktadır.

“Tam olarak ne olmuş, aslı neymiş” soruları meşrudur elbette. Bu sorular olmadan sorgulama, araştırma ve tartışma olmaz. Ama yanıtların “siyasi” olacağını da bileceğiz. Saf çocukları oynamanın manası yok.

Örnek olsun; kimse yalnızca ve yalnızca hakikati açığa çıkarmak için Ermeni sorununu tartışmaya açmadı.

Ermeni milliyetçiliği kendini gerekçelendirmek için yaptı bunu.

Kapitalist dünya sistemine sancılı biçimde yeniden dahil olan Türkiye Cumhuriyeti'ni sistem çok geçmeden kabul etmişti, ama sırtından sopayı eksik etmemek koşuluyla. Emperyalizm için Ermeni sorunu tartışmaları Ankara'ya gösterilen sopa oldu her zaman.

Türk milliyetçiliği sorunun kendisinin üstünden atlayabileceğini ve eblekçe bir demagojiyle üste çıkabileceğini sandı. Aslında bir süre başarılı bile göründü. Ama çok açığı vardı ve Cumhuriyetçi, Türk, milliyetçi burjuvazinin mezarlıkta ıslık çalmanın ötesine geçemediğini uzunca bir zamandır görebiliyoruz. Türk sermaye sınıfının ilk(s)el birikiminde servetin el değiştirmesi büyük role sahip ve bunun içinde de Ermenilerin birikimi önemli yer tutuyor. Burjuvazi bu birikimin yeniden tartışmaya açılmasına karşı önce reddiyeci milliyetçiliği desteklemiş, sonra çıkışsızlığı görüp tam entegrasyona oynamıştır. Sermaye sınıfları, emperyalist büyük sermayenin belirleyiciliği ve gözetimi altında tamamen iç içe geçerse neyi kime devredeceksin? Son dönemin sağlı sollu liberalizminin sınıf özü bundan ibarettir.

Bu tartışmada topraklarımızın emekçileri yok! Bu haliyle yok...

Demek ki, sol siyasetin ve dolayısıyla sol tarihçiliğin misyonu bu boşluğu doldurmak olacak. Solda “önce kendi milliyetçiliğimizle hesaplaşmalıyız” diye özetlenebilecek etik konumlanış, bu hesaplaşmanın tüm argümanlarının emperyalizm tarafından servis edildiğini ihmal etmiş ve hem solculuktan hem zıvanadan çıkmıştır.

Önünde sonunda burası Türkiye ve biz devrimci bir kuvvet olarak Türkiye işçi sınıfını güçlendirmeye çalışıyoruz. Türkiye işçi sınıfının kendisini, Osmanlı egemenleri, milliyetçi Türk burjuvazisi ve Alman emperyalizminin faili olduğu bir tarihsel rezalet ve felaketin sorumlusu olarak hissetmesini sağlamak yoluyla milliyetçilikle hesaplaşılmaz. Ya sola karşı komplo ya da sol adına en derin aptallık olarak adlandırabileceğim bu eğilim ya Türkiye işçi sınıfını büsbütün iktidarsızlaştırmaya hizmet eder, ya da tepki yoluyla işçilerin Türk milliyetçiliğine sığınmasını. İkinci seçenek zaten birinciyle aynı sonucu verir.

Demek ki işçi sınıfını tarihsel bir tartışmanın içine dahil edeceğiz...

Bunu keyfi biçimde yapamazsınız. Boş bir sayfaya gelişigüzel çiziktiremezsiniz. Evet, tarih siyaseti ve sübjektivizmi içeriyor, hatta siyaset tarafından belirleniyor. Ama tarih diye bir şey de var!

Emperyalist ve bölgesel güçlerin saflaşmasında yerel halkların iç savaş görüntüsüne doğru kaymaları var. İnsanları yerlerinden kopartma kararı var, katliamlar var. Göç ettirilen ve katledilenlerin malına mülküne el konması var. Bu uygulamanın kârlılığına vurulup benzerlerini başta Rumlar olmak üzere diğer gayrımüslimler için tekrar senaryolaştıran bir alçaklık var. Bunu mümkün kılan milliyetçi ve dinci şovenizm var... Sol bunları açıklayacak.

Sol, açıklama yöntemi gereği öncelikle sınıfları görecek. Sınıf karşıtlıkları üstünden anlatılan tarih içine insanların, kadınların, çocukların öykülerini yerleştirecek. Bu öyküler temel anlatı çizgisiyle tutarlı olacak...

Asla sıfır noktasında değiliz. Türkiye'de solun entelektüel birikimi, mutlaka günümüzün devrimci komünist siyasetinden esinlenerek yeniden biçimlendirilmek kaydıyla, zengindir. Solun birikimi aptallık ve ihanetten ibaret değil. Ayrıca toplumdan ve siyasetten tasfiye edilmek istenen gayrımüslimlerin tarihsel TKP'de en samimi sığınağı buldukları da açıktır. Cumhuriyet döneminde TKP'nin Türk ve müslüman kökenli olmayan kadro birikimi benzersizdir. Erimiştir süreç içinde, ama hatırlamamız, hatırlatmamız sadece geçmişin bir hakikati değil, bugüne hizmet edecek bir politik veridir de...

Önümüz 2015. Medz Yeğern'in 100. yılı. Bu ideolojik kavgayı vermek durumundayız. Yukarda işaret ettiğim “yöntem” düzleminin ötesine geçerek elbette...

Bu aralarsa Dersim'i tartışıyor memleket. Bir kez daha... Orası için de bir yöntem ayarına ihtiyaç var. Önümüzdeki günlerde değinmek üzere...