Siyaset mi tasarım mı?

AKP iktidarında toplum mühendisliğinin ötesine geçildiğini artık rahatlıkla söyleyebiliriz. Toplumun bir mühendislik uygulamasının nesnesi, muhatabı olmanın ötesine geçip, herkesin mühendisleştiği bir yozlaşma egemen hale geliyor. Bu ortamda bağlanma, ilkeler, ideoloji gibi kavramlar önem ve anlam yitiriyor, bunların alanını hesaplar ve hesapçılık istila ediyor. Bu tablonun şu anki baş aktörü ve bundan en fazla yarar sağlayan AKP'dir. Öyle ki, AKP ile yarışa girmek, rekabet etmek boş iş. Daha iyi tasarımlar geliştirmeye değil, ilkeleri ve mücadele kavramını kurtarmak gerekiyor.

Muhalefet alanında boy gösteren “rakip tasarım” denemelerinden en ünlüsünü herkes hatırlayacaktır. İlhan Selçuk bir seçimlerde solcuları CHP'de, sağcıları MHP'de toplanmaya çağırmıştı. Solcuların, sağın -veya sağcıların solun- nerede toplanması gerektiği konusunda neden akıl yürütüp öneri geliştireceklerini anlamak mümkün müdür? Siyasal davranışa karar vermek söz konusu olduğunda, birinden diğerine ne ki?

Zaten sorun da, siyasal davranışlara insanların en samimi kavrayışlarının değil, başka faktörlerin yön vermesi. İnsanların birbirlerinin karşısına inandıkları görüşleri çıkarması yerini tasarımlara bırakıyorsa, ortada görüş kalmadığından söz edebiliriz. Görüşler birbirinin karşısına çıkartılmıyorsa, aslında ortada bu anlamda mücadele de yok demektir!

Peki bu mümkün müdür? “Ne düşündüğünü bilmiyorum, hatta katılmaya da bilirim ama bilmem kimin mecliste olmasını istiyorum.” “Sizin düşüncelerinize katılıyorum, ama şu şu nedenlerle başkasına oy veriyorum.” Bu ifadeler, gerçek durumu düzgün biçimde yansıtabilir mi? Yoksa insanların ne dediklerinden ziyade ve sadece ne dediklerine değil, “nasıl yaşadıklarına”, pratiklerine mi bakmak gerekir?

Pratik başlı başına büyük bir tasnif kriteridir. CHP'li olmadığını söyleyerek CHP'ye oy vermek bir tür CHP'ciliktir.

Demokrasi demokrasi diye diye şu veya bu dinsel görüş sahiplerinin siyasette temsilini savunmak, yalnızca demokrasinin dinin siyasetten çıkartıldığı ölçüde yaşam bulacağı gerçeğini bilmemek değildir. Bu bir tür dinciliktir.

Yeni bir anayasa yaparak başkanlık sistemine geçeceğini, yürütmenin gücünü mutlaklaştıracağını, “ulemayı” kurumsallaştıracağını, dış politikada sünepelik saydığı barış sloganlarını terk ederek yayılmacılığı besleyeceğini, islamcılıkla emperyalizm yanlılığını bütünleştirmekte ilerleyeceğini ilan etmiş bir AKP'ye bütün bu başlıklarda birtakım eleştiriler getirdikten sonra, aynı AKP'yle birlikte anayasa hazırlamaktan, böyle bir devleti ve siyasal yapıyı paylaşmaktan, yeni meclisi kurucu meclise dönüştürmekten söz edenlerin pratiği bir tür AKP'cilik anlamına gelmektedir.

Siyasette program stratejiyi önceler ve ikisi arasında uyumlu bir bütünlük tesis edilmek zorundadır. Kimileri kendisini sosyalist olarak tanımlamayan herhangi bir başka hareketin “bir tür sosyalizm” olduğunu iddia etmekte özgürdür. Ancak ne programın ne de stratejinin sosyalizm öngörmediği bir duruma başka yakıştırmalar yapmak saçma olur. Hatta, programın sosyalizm imalarının stratejide herhangi bir karşılığının bulunmadığı bir durum, kağıt üstündeki programın yerini fiilen bir başkasının aldığını bize gösterir.

Özetle program, ilke veya ideoloji “bir yerlerde baki tutularak”, bunlarla uyum gözetilmeksizin yaşanıyorsa, aslolan o yaşanandır.
Ama denebilir ki, yüzde on barajın uygulandığı bir sistemde bu söylenenlerin geçerliliği gölgede kalır. Ne de olsa, sistem yüzde onun altında kalacağı kuvvetle varsayılan partilerin programlarını ve ideolojilerini başkalarına iltihak etmeye zorlamaktadır.

Burada “zorlama”nın ne ölçüde bir vakıa olduğu sorgulanmalı. Herhangi bir zorlayıcı kural, yalnızca ona boyun eğilirse vakıa haline gelecektir. Uyulmayan bir kuralın zorlayıcılığı da lafta kalır. Yüzde on barajının çağrısını veri almayı ve buna göre tavır geliştirmeyi kabullenen veya savunanların, pratikte baraja uymuş, yani desteklemiş oldukları açıktır. Burada bir tür “istikrarcılık”, bir tür “düzen yandaşlığı” olduğunu söylemek abartılı sayılmaz. O kadar ki, sol sayılan veya sol olduğunu iddia eden kimi yorumcuların barajın oranını tartışmaya girip yüzde üç mü beş mi diye akıl yürüttükleri de bir vakıadır. Yüzde onun altını iltihak etmeye zorlamakla, aynı şeyi yüzde üçün altına denemek arasında nasıl bir kategorik ayrım olabilir?

TKP seçim platformunda sosyalizmi temsil eden biricik partidir. Seçim platformu olsa olsa ülke çapında kurulur ve TKP de seçimlere bütün ülkede, bütün seçim çevrelerinde sosyalizmi temsilen katılmaktadır. TKP önümüzdeki dönemin herhangi bir toplum ve siyaset tasarımının parçası olmadığı için yadırganıyor. Ancak bir kategori olarak siyasal görüşü, programı, ideolojiyi, bir kavram olarak ilkeyi “kurtarmanın” yolu da, verili tasarımların dışından geçmektedir. Bunları kurtarmadan mücadele kavramını hayata döndürmek, AKP'nin rakipsiz kaldığı tasarım alanını, dolayısıyla AKP'yi etkisizleştirmek mümkün olmayacaktır.