Şikâyet

Erdoğan’ın önüne gelene “dikili ağacınız bile yok” demesinin altından taş taş üstünde bırakmayan bir barbarlığın çıkacağını biliyorduk. Geçenlerde İstiklal Caddesinin AKP öncesi ve bugünkü resimlerini gördüm yeniden. Ağaçlı bir yaya gezinti caddesi; insani bir görünüm… Şimdikini biliyorsunuz.

Anladığım kadarıyla en azından Beyoğlu’na insan’ın geri dönemeyeceğinden emin olana kadar kırık betonlarla devam edecekler. Ondan sonra her beş binadan biri mescit, kafeler harem-selamlık, dandik hediyelik dükkanları, Arapça tabelalar ve tabii ki pavyon estetiğinin yobaz kafa süzgecinden geçirilmesinden çıkma renkli ışıklar… Ellerinden gelen, yıkmak ve yerine böyle bir sakillik geçirmektir.

Lakin benim şikâyet diye başlık koyarken gelmek istediğim yer burası değil. Yıkım ve kalitesizlikten ve başka şeylerden şikâyet eden çoktur, ama şikâyet direnç anlamına gelmemiştir. Şikâyet olsun diye dilekçe verilir en fazla. Şikâyetçi kendisini özne olarak görmez...

Türkiye’nin AKP rahatsızı çoğunluğu “dikili ağacının olmadığını” aslında kabul etmiş ve Erdoğan’a gizliden gizliye hak vermiştir. Çünkü yerine göre muhalif, ilerici, cumhuriyetçi, laik nitelemelerini üstlenen söz konusu çoğunluk, zamanında kentlerde ulaşılan insani ve modern görünüme de başkalarının cebinin eşlik ettiğini kestirebilir. Sahi, AKP’nin İstanbul belediyesini kazanması, sosyal-demokrat hırsızlığın afişe olmasını izlememiş miydi?

“Çalıyor ama yapıyor” bir yakın dönem mottosuysa ondan önce “çalıyor, bari bir şey yapsın” mızmızlığı vardı. Büyük çoğunluk böyledir ve içlerinden küçük bir azınlığın “madem çalınacak, benim neyim eksik” diye meseleye yaklaştığını bilir. Anketlerde göründüğü gibi sözünü ettiğimiz muhalif çoğunluk eğitimlidir çünkü.

Caddeyi bırakalım. Cumhuriyetçiliğin değil ama bizdeki cumhuriyet pratiğinin halini bilen veya duyumsayan insanlar “hadi oradan, benim çınarım Cumhuriyet” demekte tereddüt geçirmişlerdir. Jandarma baskısından öte 12 Eylül faşizmiyle hesaplaşılmayan bir ülke “asker vesayeti” demagojisini benimsemese, hatta karşı çıksa bile, bazı doğrular da içerebileceğini düşünmüş ve başını eğmiştir.

Kadına dönük şiddetin bugün bir devlet politikası olmasını istemeyenler, çocuklara yönelik cinsel tacizin bir “toplumsal durum” olmasının görmezden gelindiği, “aman aile içinde kalsın” denen bir geçmişten geldiğimizi de bilmektedirler. Belki de yobazlar “dikili ağaç” dediklerinde tarihsel suçluluğun, uyuşukluğun utancı hatırlanmıştır.

Hakareti elinin tersiyle itip ayağa kalkmanın önünde ağır bir fren vardır. Komşu mahalledeki, köyündeki, kasabasındaki tarikat evini bilir büyük muhalefet topluluğu. Laik devletinin bildiğini ve bu çamurla çıkar ilişkileri kurageldiğini de bilir. Ağanın halkı satması karşılığında mebus yapıldığı geleneği hissetmiş olmalıdır ve göğsünü gere gere “ne ağacı, koskoca cumhuriyetim var” diyememiştir.

Yolsuzlukla, kaytarmacılıkla dolup taşan, kamuya hizmet diye diye zengini daha zengin yapan KİT’lerin satılmasına direnememiştir muhalefet. Yeni yağmaya yobazlar tarafından örgütlendi diye karşı çıksa, eski yağmacılarla yüzleşmemiş olmanın utancı basacaktır belki de ortalığı. Konformizm bir nötr olma durumu değildir. Yobaz karşı-devrim yükselirken geçmişin yükünü hissedip şikâyetçilikte karar kılan konformist kalabalıktadır kabahatin çoğu.

Liste uzun… Konformist muhalif, çocukluk arkadaşının, iş arkadaşının Kürt veya Ermeni olduğunu önemsemediği yılların aslında bir kardeşlik atmosferi anlamına gelmediğini de hissetmiş olmalıdır. Dikili ağacın yapraklarında ne acılar, ne haksızlıklar gizlendiğini tek tek yurttaşlar okumuş, tartışmış değillerdir. Ama küfre, hakarete isyan edememenin arkasında hep bu gri alanlar, bilinip de bilinmezden gelinenler, zamanında yarar umulan yolsuzluklar veya sineye çekilen haksızlıklar… adı konmasa da vardır. Sadakaya razı olacaksın denen işçiler geçmiş kazanımlarına merdiven dayayıp meclise tırmanan sendikacıların yarım yüzyılı aşkın öyküsünü hatırlamamış olabilirler mi?

Bu hesaplaşmama tarihinin bugüne varıldığında şekillenen toplumsal çıktısı şikâyet olmaktadır. AKP’den şikâyet et, muhalif düzen partilerinin AKP’den nasıl şikâyet ettiklerini dinle, onlardan da şikâyet et… Şikâyet, burada kullandığım anlamıyla eleştiri değildir. İnsan değiştirmek istediği toplumsal durumu “eleştirir.” Değişmesinden rahatsız olduğu durumu, varsayılmış bir tuhaf “konforu” muhafaza etmek içinse “şikâyet” eder.

Eleştiri özgürleştirir. Yobazların alçaklığını ve sakaletini eleştirdiğimiz kadar, yıktıkları düzenin adaletsizliğini, barındırdığı eşitsizlik ve sömürü ilişkilerini de eleştiririz. Konformist ise eleştirmez, şikâyet eder.

Şikâyet bağımlılaştırır. Dilekçenizi verecek makam ararsınız.

Eleştiri gideceğiniz yeri, doğrultuyu üç aşağı beş yukarı kestirmeden yapılamaz.

Şikâyet örgütsüzlerin, özne olmayanların işidir. Eleştiri örgütlenmenin başlangıç anıdır.