Seri sonu

Seri sonu ya da “elde kalanlar” denince alışveriş sorun var, demektir. En azından farklı bedeni yoktur. Bedeni uyar ama elde sadece o renkten kalmıştır. Araya defolular bile sıkışmış olabilir. Yapacak bir şey yoktur...

Erdoğan ve arkadaşlarında bazı kusurlar olduğunu düşünenler olabilir. Örneğin Fransız gericisinin Müslüman Kardeşler iktidarının gidici olduğunu söylemesine getirdiği yorumu beğenmeyen çıkmıştır. “Hay Allah, hem yorum temelsiz hem de şimdi Amerikalılar da alınırsa, ayıkla pirincin taşını” diyen olmuştur.

Maalesef elde başka tondan AKP kalmamış bulunuyor.

Stat yasaklarını ilan ettiklerinde, kendi taraftarları arasından “yahu bunlar uygulanamaz ki, uygulamaya kalksan bir türlü, göz yumsan başka şimdi daha kötü olacak” diye düşünenler de çıkmıştır.

Seri sonudur ve daha akıllısı yoktur.

Davutoğlu dolandığı çarşaftan kurtulmaya çabalarken, Mısır diplomasisini anlatıyordu geçenlerde. Sabah akşam katil dedikleri Sisi yönetimine “beni Mursi ile buluşturun” demiş, reddedilmiş. Adam bunu çabalarının sürdüğünün kanıtı diye anlatıyor... Eğer bu durumdan diplomasi mesleği adına sıkılan, utanan ve “keşke Müslüman Kardeşler sevdası kitabına uygun yapılabilse” diye düşünen varsa, daha çok bekler.

Suriye’de devlet güçlerinin kimyasal silah kullandığından emin olduğunu ilan eden aynı bakan, bu kez de “savaş kışkırtıcısı olmayan bir AKP” veya “savaş kışkırtıcılığını doğru dürüst yürüten bir hükümet” özlemini körüklemiş olabilir.

Bütün bunlar mümkün değildir.

AKP artık siyasetin, devlet yöneticiliğinin, diplomasinin, akılcılığın ince dünyasına dönemez. Erdoğan’ın her zaman “delikanlı”yı oynadığını ve bu yolla puan topladığını biliyorum. Eski delikanlılık, taraftarlarına cesaret aşılıyor, hepsinin gözlerinde dolar işaretleri yanıp sönüyordu. Artık moraller düşük, canlar sıkkın. Taraftarların büyük bölümü çıkmaz sokağı hissediyor. Şoför ise gaza bastıkça basıyor.

AKP’nin sorunu üslup bozukluğu değildir. AKP politikası artık estetize edilemez.

Faşizme geçmekten başka çaresi olmayan ama faşizmin herhangi bir koşuluna sahip olmayan bir diktatörlük bu. Çaresiz bir iktidarsızlık hali.

Birkaç yıl önce İlker Başbuğ görevdeyken ve masaları yumruklayarak basın toplantıları yaparken, dili ile eli arasında mutlak bir uyumsuzluğu gözlerden saklayamıyordu. “İzin vermeyiz” diye bağırmak, emri altında yüzbinlerce asker olsa da genelkurmay başkanını bir güçle donatmıyordu. Durum benzer. Tayyip ve arkadaşları takatsizliklerini bağırıp çağırıp küfrederek örtemiyorlar.

Bundan sonrası, bakmayın siz kuru gürültüye, çözülmedir.

Erdoğan kendince direniyor. Öncelikle halka karşı. Her 34. dakikada yayının sesini kısanlara da halkın bir çare bulacağı kesin. AKP hakkını aramanın ve dayanışmanın keyfini silmek için delilikler, lumpenlikler yaparak direniyor.

İkincisi emperyalist tercihlere karşı da direniyor. Son çırpınışla Türkiye’de ürettiği kimyasal bombaları çetelere patlattırarak Suriye’de savaş gerekçesi imal etmeye çalışıyor. Bu kafasızlık Reyhanlı’yı yerle bir ederek Sünnileri Alevilere karşı kışkırtabileceğini bile düşünmüştü. İçerde bunu yapan veya buna gözyuman, dışarda neler yapmaz... Ancak emperyalizmin İslamcı faşizmi Ortadoğu halklarına yutturamayarak yaptığı manevrayı AKP’nin kara kaşı, kara gözü için geri çekmesi olanaksız.

Her iki cephede AKP çaresiz. Dedim ya, eldeki malın farklı bir bedenini, daha güzel bir rengini bulamayacaklar ve çözülecekler.

Alternatifi düşünmenin zamanıdır. Türki-ye’de ve bölgede halktan ve barıştan yana bir alternatifin geliştirilebilmesi için bir önkoşul var: Solu güçlendirmek. Sosyalizmi bir alternatif haline getirmek. “Sosyalizm olmasın, daha iyi bir sosyal-demokrasi olsun” diyenler için, bu yazının bir benzerini yazmak sözüm olsun...