Seçim hakkında bilgisizlik ve fikirsizlik

Solda seçimde kimin ne yapacağı sorusunda en çok merak edilen, kuşkusuz Birleşik Haziran Hareketi. Üstünde baskı kurulan odak da bu.

Neden? Haziran'ın oyu mu var?

Olmadığını biliyoruz. Haziran Hareketinin 2011 milletvekili ve 2014 yerel seçimlerine katılan tek bileşeni TKP'ydi ve oyumuz ihmal edilecek düzeyde kaldı.

Tabii ki her şey oy değildir ve solun bir yere yapacağı katkı bundan çok değerlidir. AKP'nin demokratik bir anayasa (!) yapma iddiasına verilen Birikimci ve devrimci-demokrat katkılar parmak hesabının ötesinde kendi başına bir meşruiyet kaynağı olmuştu. Bugün de CHP ve HDP'nin sosyalizmi kendi çatısı altında gösterme çabalarının oy karşılığı yok.

Bu nedenle “barajı sosyalist oylar sayesinde aşabilecek bir HDP” spekülasyonu, bu yazıda değineceğim ilk bilgisizlik ve fikirsizlik örneğini oluşturuyor.

Listeyi nasılsa bir tek makalede tamamlayamayacağım; bari araya bir anekdot sıkıştırayım... Oylarımızın ihmal edilebilir düzeyi aştığı örnekler istisnai. Ancak dikkate alınabilir bir sayıya çıkmasa da, aritmetiğin de işe yaradığı durumlar var. Bunlardan biri 2007'de benim Mersin'den TKP adayı olmamdı. Bağımsız adaylar listesinin bu kentteki kişisi Orhan Miroğlu'ydu. Hatırlarsınız, Kürt siyasetinin ultra liberal, Taraf çizgisindeki bu unsurunu. Sonuçta bizim oyumuzdan daha az bir farkla kaybetti seçimi Miroğlu. Yani biz olmasaydık, teorik olarak bir şansı olurdu...

Komünistlerin seçime katılmasını oy sayısıyla değerlendirmek büsbütün yanlış olur. Sosyalizmin sesini duyurmak, kimi değerleri savunmak, seçmen tabanını ölçmek, sol seçmeni seçeneksiz bırakmamak vb... herbiri değerli. Ama bazen sayılar da bir işe yarıyor işte; Meclis kürsüsünde bir liberalin eksik kalması gibi!

Şimdi derseniz ki, “seninki züğürt tesellisi, Ufuk Uras Miroğlu'nu aratmadı ki...” Haklı olursunuz...

Bir diğer fikirsizlik ve bilgisizlik konusu seçim tahminlerini ilgilendiriyor. 2015 Haziran seçiminde HDP'nin baraj altında kalmasından AKP kabusunun çıkacağı, bir korku filmi senaryosu olarak ortaya sürülmüş bulunuyor. Ve kuşkusuz belirli bir sonuç tahminine dayanıyor.

Nereden uydurduklarını bilemiyorum; belki suçlu AKP'yi yüzde elliye veya CHP'yi 35'e oturur gösteren anket yalancılığıdır. Herkes bu kadar uçarken, neden olmasın diyordur senaristlerimiz. Bana sorarsanız, oy oranlarında çok radikal bir kayma beklemek yersiz olur. Sert değişiklikler için geriye kalan üç ayda ekonomik kriz olacak, savaş patlayacak, AKP bölünecek, CHP kapatılacak... bu tür “işlemler” gerekir.

Tabii ki seçim seçmen davranışı “arılığı” değildir ve medya büyük aktördür. Ancak merkez medyanın manipülasyon yeteneği, siyasetteki yarılma nedeniyle azalmış bulunuyor. Bir değil iki manipülasyon var, düzen adına yapılan, büyük paralar harcanan...

Neyse; HDP giremeyince AKP'nin Anayasa değiştirecek çoğunluğa ulaşacağı da gerçekçilik zemini pek zayıf spekülasyonlardan biri. Radikal değişim beklentilerini seçimlerle yiyip bitirmeyen herkes bunu görebilir. “HDP girmezse dinci faşizm gelir” tezi, en hafif deyimle ayıptır.

Ayıptır, çünkü hal böyleyse milletvekili sayısını artırmakla uğraşmak adına, Meclise girmenin garantili yolu olarak bağımsız aday seçeneğinin neden terk edildiği sorulur, sorulmalıdır. HDP'den gelen yanıt ikilidir ve bir yandan “baraj sorunumuz yok” derken, diğer yandan B plansız siyaset olmayacağını ima etmektedir.

Üstelik AKP'nin muhalefete oy ve sandalye kaptırması halinde ortaya çıkabilecek tek koalisyon seçeneğinin CHP-MHP-HDP olacağını öngörmek de zor olmaz. Artık bu kadarı olmayacağına göre, olağan durumda, yani kriz, savaş, bölünme falan içermeyen bir senaryoda AKP hükümeti mukadder demektir. Haydi, “en büyük olasılık” diyeyim.

B plansız siyaset olmaz, ama A planı da en yüksek olasılık üstünden kurulur. Diyelim ki, sıraladığım türden olağanüstü olasılıklar ve AKP'nin seçim kazanması eşit ağırlıkta olsun. Bu durumda ilerici bir hareket açısından ve Türkiye'nin ilerici imkanları açısından ağırlık merkezi Meclisin dışına kayar. Böyle bir meclisin içine gözünü dikmek ya şaşkınlık ya benmerkezciliktir.

“Benmerkezcilik” nereden mi çıktı? Eee, kim istemez milletvekili olmayı! Parası iyi, kürsüsü adeta bir ego aynası, statüsü -bir de sokakla birleştirdin mi- mükemmel!

Peki hiç mi şans yok? CHP ile HDP, hani o BHH'nin de içinde olması gerektiği savunulan seçim ittifakının bir devamı olarak hükümet olamazlar mı? İki tarafın da bütün seçim kampanyası boyunca ağzına almayacağı bir olasılığı sol neden tartışsın, anlamadım...

Bir anlamadığım da şu. 2013 Haziran Direnişi bugün ve gelecekte gönderme yapmaktan vazgeçmeyeceğimiz kadar önemli, benzersiz ise, neden onun her yerde yankılanan “hükümet istifa” sloganını takip etmeyen, bir kez bile dile getirmeyen, aradan geçen iki yılda da asla özeleştiri vermeyen iki partiden birini, hatta punduna getirip ikisini birden desteklemesi gerekiyor Haziran direnişçilerinin?

Hesap yapmayı sevenler, 2015 Haziran ayında katilleri ve hırsızları yalnızlaştırıp düşürmenin nasıl mümkün olabileceği üstünde biraz kafa yorsunlar, derim.