Savaşa karşı donanım

Aydemir Güler'in "Savaşa karşı donanım" başlıklı köşe yazısı 23 Kasım 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Batı, Sovyetler’in çözülüşünü alkışlarla karşılamıştı. Artık militarizm frensiz kalacak, savaş çıkarmak için lafı eveleyip gevelemek zorunda kalmayacaklardı.

ABD, hiç ara vermeksizin “Yeni Dünya Düzeni”ni bombalarla kuracağını gösterdi.

Bombaların bir maliyeti de, YDD güzellemesinin çabuk eskimesi oldu.

Bol bol yeni bomba üretmek için küreselleşme teorisi gerekti, ulus-devletlerin tükenişi üstüne yazılıp çizildi, BOP, GOP ve benzerleri geliştirildi. Bunlara medyalar, yaşam biçimleri, müzikler ve filmler eşlik etti.

Demek istediğim o ki, emperyalizm, sosyalizmin devlet gücü olmaktan çıktığı uğrağı, sadece militarist özünü olduğu gibi dışa vurma rahatlığı açısından karşılamadı. Bu rahatlama, daha fazla üretmek, saldırganlığını daha iyi maskelemek, insanlığa çıkış yolu bırakmamak ve çıkış yolunun var olmadığına insanlığı ikna etmek için enerji toplaması anlamına geldi.

Karşı tarafın vahşi olduğu doğrudur. Vahşiliğin bir ilkellik durumu olduğu, düşmanın çıplak gözle seçilir olduğu algısı yanlıştır.

Karşı tarafın yalan bir dünya kurduğu açıktır. Ama bu yalanların ilk bombalanan evle beraber duman olacağı ve hakikatin herkes tarafından görülebileceği beklentisi temelsizdir.

Karşı taraf kaybetmeye mahkumdur. Ancak bu mahkumiyetin kolaylıkla hayata geçeceği düşüncesi bizi silahsızlandırır.

Karşı taraf her tür komploya başvurur. Bu mücadelede ilkelerin bir öneminin olmadığı fikri sadece yakışıksız değil, daha önemlisi işlevsizdir.
Varmak istediğim nokta şu: Barış güçleri savaş güçleri kadar donanımlı değil.

Barıştan yana güçler bir gün umutsuzluk ve karamsarlıkla, ertesi gün kolay yoldan kazanma yüzeyselliğiyle enerji kaybedip duruyor.

Önceleri AB’yi emperyalist koalisyonun parçası değil de uygarlık üssü olarak sunanlar vardı. Ateşin dinmesi için Bush yerine Obama denmiyor muydu? Fransa’nın sömürgeci iştahını temsil eden Sarkozy gidince bir başka Fransa doğacaktı... Diğer yandan emperyalist müdahaleleri kışkırtan azgelişmiş ülke diktatörleri de çok oluyordu. Bunlara “insani amaçlı” Birleşmiş Milletler gözetimli müdahaleler olamaz mıydı... AKP’nin barışçılık ve mazlumluk gemisinin daha yeni Suriye’de karaya oturduğunu biliyoruz.

Bu liste dünyanın çeşitli yöreleri için farklı örneklerle uzar gider. Bu liste başka bakış açılarıyla zenginleştirilebilir de.

Örneğin kimileri Tahran, Moskova, Pekin zincirinin emperyalizme karşı sırtımızı dayayabileceğimiz bir set oluşturduğunu düşünüyor olabilir. Elbette bu beklentilerin sahipleri, İran’ın gerici karakterini, Putin’in bir emekçi düşmanı olduğunu, Çin’in vahşi kapitalizme döndüğünü bilmektedirler aslında. Ama nedense bu zaaflardan nasıl bir anti-emperyalizm çıkacağını tartışmazlar.

Oysa bu işler bir bütündür. Emperyalizme karşı, savaşa karşı, barış için kararlı durup durmamak keyfi değil, basbayağı maddi temelleri olan bir tavırdır. Emperyalizme karşı kimileri mücadele eder, bazılarının elinden yalnızca pazarlık etmek gelir.

Savaş cephesinin en büyük güç kaynağı bizim tarafın bu kafa dağınıklığıdır. Savaşa karşı birbirlerini yan yana bulanlar bu durumu aşmak için sadece dirsekleriyle değil, zihinleriyle de temas etmelidirler.