Savaş karşıtları

Aydemir Güler'in “Savaş karşıtları” başlıklı yazısı 18 Ocak 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Suriye’de savaş var. Fransa ordusu Mali’de kentleri ele geçiriyor. Libya müdahalesine oranla gölgede kalan Fildişi saldırısından sonra Fransa şimdi bir diğer Afrika ülkesinde.

Irak’ın istilasının 10. yılını doldurmasına ise iki ay kaldı. On yılda savaş eksik olmadı dünyada. Ama savaş karşıtları eksildi.

2003’te 12 Nisan’a kadar dünyada 3 bin gösteri yapılmış. Günde ortalama 30 gösteri yapar.
36 milyon kişi katılmış gösterilere. Roma’da 3, Londra’da 2 milyon kişi...

1 Mart 2003’te Sıhhiye’yi de yabana atmamak lazım. Tezkerenin reddedildiği “yol kazası”nın arkasında Sıhhiye vardı. Öyle ki iktidar Amerikalılara kendini affettirmek için, açık hukuk ihlaliyle İskenderun limanını ABD’ye teslim edecekti. 12 Mart’ta TKP’lilerin eylem yaptığı limanı...
Paris için ise o dönem 100 bin sayısı veriliyor.

On yılda eskilen ne peki?
Fransa’nın en önemli barış örgütü, Mouvement de la Paix, bugün savaşa karşı çıksa da, talebi Birleşmiş Milletler’in devreye girmesi! Solun en önemli partisi olmaya devam eden Komünist Parti “kaygılarını dile getiriyor.” Sanki ortalama iki yılda bir, Afrika’ya asker gönderen emperyalist Fransa değil!

Diğer batı başkentlerinin farkı yok.

Bu gerilemenin bir kısmı, ABD’nin çıkarttığı derslerden kaynaklandı. Irak savaşında Amerikan sağı ırkçı şov yapıyordu, şimdi emperyalist hegemonyaya bahar, devrim deniyor.

Yani emperyalistler ev ödevlerini iyi yapmış. “Bizimkiler” tembel mi peki?

Mesele tembellik olsaydı keşke...

Toplumsal mücadelelerde gerek duyulan kollektif enerjinin üretiminde temel girdi ideolojidir. Savaş karşıtlığı yataktan geç kalktığı için değil, ideoloji alanında yenilmiştir.

2003’teki kitlesel dalga anti-emperyalist değildi. Hareketin geneli savaşın emperyalist karakterini saptayamıyor, hatta bu doğrultudaki tez, analiz ve sloganlara çoğunlukla burun kıvırıyordu. “Anaakım muhalefet” kapitalizmin sıfatı olan küreselleşmeye karşı değildi “alternatif küreselleşme” ortalıkta kol geziyordu. Avrupa aynı anda savaş karşıtı eylemlere ve AB’nin popülaritesini takviye eden “Emeğin Avrupası” çağrısına sahne oluyordu. Buna göre suç kapitalizmde değil, kapitalizmin nasıl yönetildiğindeydi...
Hal böyle olunca eksilmede şaşacak bir şey yoktur.

Bizde de üç aşağı beş yukarı benzer bir süreç yaşandı. Karşı-devrimci neo-liberalizm, sola çıplak haliyle nüfuz edemeyeceği için liberal solculuk icat olunmuştu.

Bugünkü boşluğun kaynağı on yıl önceki dalganın içerdiği liberalizmdir. Liberalizm direnişi içerden çürüttü.
Ama eğer halka inanmaktan vazgeçmeyeceksek, halka inanmak boş inanca değil, tarihin yasalarına dayanıyorsa, ille de savaş karşıtlığı geri gelecek.

Sorarım size: Savaş karşıtlığı topu BM’ye, AB’ye, uluslararası topluluğa atarak yükselebilir mi? Kitleler iki yüzlüleri göreve çağırmak için enerjiyle dolup sokaklara dökülür mü?

Bu sefer işimiz iki kat ağır. Savaşa karşı çıkmakla anti-emperyalist mücadele, onunla sosyalizm perspektifi, işçi sınıfı karakteri, komünist önderlik arasındaki köprüler eşzamanlı olarak inşa edilmeli.

Bir de yanlış yargılar terk edilmeli. Savaş karşıtlığının daha esnek, gevşek ideolojilerle yetinebileceği doğru değildir.
Ama savaş karşıtlığının daha geniş, kapsayıcı, kitlesel hareketler biçimini alması gerekli ve mümkündür. Gövde büyüyecekse omurga sağlam, akıl gelişkin olacak.