Şaşkın ve düşkün ülkemiz

Geçen haftaki “sınır ötesi” meselelerini soL dergide yazmaya başladım. Burada devam ediyorum. Önce bunu okuyacaksınız...

Müjde (Tozbey Erden) 24 Ekim'de soL portaldaki yazısına “Biji serok Obama!” başlığını koymuştu. Yazılmamış olsa da birtakım dost meclislerinde lafının geçmiş olacağını tahmin ediyordu başlıktaki sloganın. Haklı çıktı.

O sloganı atanların Müjde'nin yazısını okuduklarını varsayamayacağımıza göre yazarımızı kutlayacağız.

Ama şaşkın ve düşkün bir ülkede yaşadığımızı saptamak birbirimizi kutlamaktan daha önemli.

Dergide de belirttim. TBMM'de son tezkere gündemdeyken Türkiye'ye giriş izni verilecek olan yabancı silahlı kuvvet hakkında bir tereddüt olamazdı. Kime sorsanız ABD derdi. Irak Kürt Yönetiminin peşmergelerinin araçlarıyla, silahlarıyla TC sınırlarından geçip Kobanê'yi varmaları, tezkerenin bunun için kullanılması hakikaten şaşırtıcıdır.

Obama sevdası buradan çıkıyor. Amerikalılar kendileri için tezkere yaptırıp Barzani'ye Cumhuriyet Bayramı hediyesi verdiler!

AKP'ye de tezkerenin peşmergeye uyarlanabileceğini anlatmak kaldı... AKP ancak böyle dans ederek iktidarda kalabilecek bir partidir.

Türkiye AKP eliyle küme düşmekle kalmadı. Türkiye'nin temel dinamiklerinden biri artık bu düşkünlük haline halkın göstereceği tepkidir.

Burada tartışma konusu olan Kobanê'deki yurtsever direnişe destek değil. Sol örgütlü bir taraf olarak öne çıkamıyorsa yerli ve uluslararası egemenler tuzak kurar. Arap Baharında Tahrir Meydanını hatırlayın. O milyonlarca insan örgütlü ve önderlikli değillerdi. Diktatörlüğe karşı oldukları konusundaki bilinçleriyle yerine ne koyacakları konusundaki boşluk el ele gidiyordu. Tuzağın adı ve adresi, örgütlü güç olarak Müslüman Kardeşler oldu. Diktatörlüğün stepnesiydiler.

Lastikler patlayıp iflah olmaz hale gelene kadar bagajdan çıkartılamazlardı. Sonra onların günü geldi. Mısır'ın direnişçi gençleri, laikleri, özgürlükçüleri, taraf olamamış emekçileri, halkı örgütleyememiş olan solcuları Hüsnü Mübarek'in temsil ettiği ölüme mi rıza göstereceklerdi? Müslüman Kardeşler sıtması varken...

Kobanê'nin trajedisi alternatifin “IŞİD mi ABD-Barzani koalisyonu mu?” sorusuyla ortaya konmuş olmasıdır. Tahrir Meydanında, Mübarek'in baltacılarına, polisinin kurşunlarına, gaz bombalarına karşı tek bir seçenek öne çıkmıştı. Siyasette bu alçakça açmazlara çok rastlanır.

İlkeli davranmak gerekir.

İlkeler, hayat sizi çok da sıkıştırmıyorken bağlanması ve uygulaması kolay şeylerdir. Önemli olan, ölüm-kalım ikilemine dayandığında da ilkeli davranabilmektedir.

İlke bu konuda dinci gericilik ve emperyalizmin bir bütün olduğudur.

Türkiye toplumuna, daha doğrusu toplumun AKP'ye karşı çıkmaya devam eden yarısına bu ilkesel bütünlüğü belletmeliyiz. En önemli, en göze çarpan, dolayısıyla en öğretici örnekte rafa kaldırdığınız ilkenin herhangi bir şansı da kalmaz. İlkeli öğretmenler yollarına devam edecektir.

Ama siyaset toplumun (yarısının) aydınlatılmasından ibaret değil ki! Bu geniş kesim emperyalizme ve dinci gericiliğe duyduğu alerjiyi hangi kaynaklardan hareketle yeniden üretecek?

Düşkünlük hali bununla alakalı. Türkiye böyle giderse patlar. Türkiye düşürüldüğü alt kümeye sığmaz. Bu gidişat derin bir enerji sıkışması yaratacaktır.

Kaçınılmaz.

Ama zaman içinde bu enerji egemen güçler tarafından kontrollü biçimde tahliye de edilebilir. Bu bir “teorik” olasılıktır ve kaçınılmazlık “kader böyle” anlamına alınmamalıdır.

Eğer kapitalizm halkın patlaması olasılığını atlatabilir, kaçınılmazlığı kırabilirse Türkiye artık herhangi bir geleceği, umudu olmayan, kaderine razı, ağır ve kanlı krizlerin yönetilmeye çalışıldığı bir çaresizlik ülkesine dönüşür. Orada paralı asker çok ucuzdur. Emekgücü de öyle. Orada “insan” kalmamıştır ki, dayanışsın, örgütlensin!

Sol bu olasılığın karşısına laik, aydınlanmacı, bağımsızlıkçı, yurtsever bir siyasal alternatif olarak çıkabildiği ölçüde var olur. Tartıştığımız işte bu. Kürt halkının çıkarları gericiliği ve emperyalizmi aklamak için kullanılıyorsa, bunun bir istismar olduğunu cesaretle söyleyeceğiz. Ama dahası, burdan solculuk falan çıkmayacağını da söyleyeceğiz.

Karşı taraf da küme düşürmenin kendisini çok önemsiyor. PYD'nin dile getirdiği gibi Kobanê'de ek muharip güce gerek yoktu. Silaha ihtiyaç vardı, çünkü IŞİD'e Türkiye'den oluk oluk silah gitmişti! O kanallar kesilse silaha da gerek kalmayacak zaten IŞİD, Arap, Kürt, Hıristiyan, Nusayri veya Türkmen Suriye halkının tükrüğünde boğulacaktı!

Peşmerge sayısının 100 küsurda tutulmasının açık ettiği gerçek, maksadın askeri yardımdan başka şeyler olduğunu söylüyor...

Başka şeyler başka yazıların konusu olur, ama yine de birkaç not düşerek bitireyim: Barzani hareketi (yani iki temel Kürt siyasi geleneğinden biri) böylece hem Suriye hem Türkiye Kürdistanına girmektedir. Rojava'nın Şam'dan kopuşu kesinleştirilmekte, geri dönüş yolu kapatılmaktadır. Kürt statüsünü değiştirmek yönündeki Batı planı büyük meşruiyet kazanmıştır. Türkiye yokuştan aşağı, şaşkınlığa ve düşkünlüğe itilmiştir...