Şaka mı?

Türkiye'nin siyaset denklemi sola kayacak kaymasına da, birbirini kollayarak pozisyon geliştiren iki yerli Syriza'nın bu işi nasıl kotaracakları belli değil! Dedim ya daha önce; CHP ve HDP birbirlerine bakıyorlar, ve nasılsa birinin diğerini sollayıp geçemeyeceğine duydukları haklı güvenle gevşiyorlar. Sonra birine gelsin Fethullahcı, ötekine Erdoğancı aday...

Cumartesi günkü Akdoğan-Önder toplantısı HDP'nin solculuk macerasının erken iflasıdır. Bunu kimse gözlerden saklayamaz, üstünü örtemez. Kılıçdaroğlu'nun hükümet-HDP açıklamasından sonraki sözleriyse CHP'nin solculuk numarası yapma ehliyetinde olmadığını göstermiştir. Hoş doğrusu; Sırrı Süreyya Önder, Erdoğan rejiminin mimarı Yalçın Akdoğan'ın yanında oturup, çözüme ve demokrasiye ne kadar yakın olduklarını anlatacak, Kılıçdaroğlu da bu resimden memnuniyetini belirtecek.

AKP'yle kol kola solculuk yapamazsınız. Anlamazdan gelerek, aptala yatarak hiç yapamazsınız!

Önder-Akdoğan toplantısı canlı devam ederken kimi HDP'lilerin “şimdi bize AKP'yle uzlaşıyor diyecekler, prim vermeyin” yollu twit atmaları bu partinin solculuğunun üst sınırını gösteriyor olabilir mi?

Demem odur ki, hükümetin “Kürt sorununu çözüyoruz” mesajını verdiği ortamda solculuk yükselmez. O halde soru: Türkiye'de siyasetin sola kayacağı değerlendirmesi yanlış olabilir mi?

Ben daha önce yazdıklarımın arkasındayım. Bu değerlendirme doğrudur. O zaman, “çözüm”ün eli kulağında olduğu yalan olmalıdır.

Evet, bence bu asılsız bir iddia olarak kalmaya mahkum... İçinde bulunduğumuz güç dengelerinde Kürt halkının komşularıyla eşitlik ve adaletin damga vurduğu bir toplumsal ve politik ilişki tesis etmesi imkansızdır. Bu, bölgemizin başka halkları için de imkansız, yani sorunun kaynağı Türklerde ve Kürtlerde değil.

Önce, ABD bölgeden defolmalı. Emperyalizmin Ortadoğu'yu sürekli bozarak yeniden yapılandırma girişimlerinin önüne bir set çekilebilmelidir. Yoksa olmaz... Din kardeşliği diye halkları bütünleştiren bir ortak payda yoktur. Dinin siyasette ve toplumsal yaşamda etkisi ne kadar fazlaysa, halkların birbirini boğazlama olasılığı da o kadar yükselir. Dinselleşme ve emperyalizmle entegrasyon burjuva ilkeleridir...

Özetle kovulması gerekenler listesi bellidir.

Somut olarak AKP'nin bir tarafında oturduğu müzakere masasından bir şey çıkmaz. Çıkacakmış umudunu yaymaksa AKP'ye arayıp da bulamayacağı bir taze kan takviyesi olur. Gerçekten öyledir ve bunu cesaretle dillendirmek ayıp olmaz.

AKP, dış dünyadan veto yiyor. Bunu Erdoğan'ın kendisi bile kabullendi. Ekonomi yönetimi dağılma emareleri gösteriyor. AKP'nin kendisi bir ekonomik risk faktörü haline geldi. Bu bir ölüm rejimidir ve daha önemlisi böyle olduğu fark edilmiştir. Her gün kadın ve işçi öldürmeden sürdürülemeyen bir sistemden söz ediyoruz. Bu durumun üstünü örtmek için yürütmenin olağanüstü hal yetkileriyle donatılması zorunlu hale geldi. AKP Ortadoğu'da içinden çıkamayacağı bir kaos yaratmıştır. Bu koşullarda bile seçmen tabanını koruduğundan kuşku duyulmaması gereken gerici parti, ilginç bir biçimde çatlamaya başlamıştır. AKP bir kez daha kapağı seçimlere atmak ve alacağı yüksek oy sayesinde yitirdiği meşruiyeti tazelemek peşindedir.

Çok açık söylemeliyiz. Erdoğan takımının (oydan söz etmiyorum) siyasal meşruiyetini besleyecek tek kaynak Kürt çözüm sürecidir. İkincisi yok. Pazarlanacak başka bir şey yok! Davutoğlu'nun Boğaza yeni tüpü, her gün öldürülen insanları heyecanlandırmaz. “Yeni” Cumhuriyet Yaşar Kemal'in ölüm haberini “ömrünü adadığı barışın tarihi dönemecinde kaybettik” diye verse de, bu senaryo tutmaz!

Ağır yıpranma yaşayan AKP, kan takviyesi için 21 Mart'a kadar bekleyemedi. Kürt hareketi de, Öcalan'ın konuşmasından haftalar önce, yaraları çürümeye başlayan hastaya bir ünite kan verdi! Operasyon hastanenin acil girişinde yapılamayacağına, önceden belli kademelerin onayı alındığına göre, HDP milletvekilleri birkaç gün önce Meclis'te nasıl bir kavga veriyorlardı, dersiniz? “Bu daha başlangıç” sloganları şaka mıydı!

Ama Kılıçdaroğlu memnun olduğuyla kalacak. Kürt sorunuysa AKP eliyle çözüme falan kavuşmayacak. Halkları kandan uzaklaştırıp eşitlik ve adalete yakınlaştıracak tek faktör solun güçlenmesidir. Şaka gibi değil, ciddi ciddi...