Risk üstüne risk

Aydemir Güler'in "Risk üstüne risk" başlıklı köşe yazısı 26 Kasım 2012 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Silahlı çeteler TSK gözetiminde komşu bir ülkeye adam öldürmeye gidiyor, görüntüleri yayınlanıyor.

İslamcı silahlı Kürt grubu PKK’ye akraba denen kesime saldırıyor, Türk bayrağı çekiyor.

Türkiye, bir dostun ifadesini aktarırsam Çatlılardan, Ağcalardan sonra şimdi de El Kaideci katillerle övünür oluyor...

Bu tablonun bir yüzü hukuksuzluk, pervasızlık neyse.

Belli ki iki mekanizma birden işliyor. Birincisi, AKP Suriye’de terör kıştırtıcılığına yaptığı yatırımda batmamak için daha fazla yatırım yapıyor. Bir nevi macera, daha doğrusu kumar.

İkincisi, emperyalistler, muhalefet merkezini Hatay’dan Doha’ya kaydırarak boşa düşürdükleri AKP’ye her dilediklerini yaptırabiliyorlar. AKP’nin pazarlık gücü kalmamış...

Bunlarla bağlantılı olarak tablonun diğer yüzü ağır risktir.

AKP’liler dünyanın kaçıncı gücü haline geldiklerini konuşadursunlar, bizden söylemesi, Türkiye ağır risk kaldırabilecek bir ülke değildir.

Nedir risk?

Gün gelir, biri hesap sorar!

Türkiye ABD değil. ABD’nin milyonları öldürme, göç ettirme ayrıcalığı var. Zira bu ülke bir numaralı emperyalist. En büyük ekonomi. En büyük silah üreticisi. Enerji kaynaklarının üstündeki en güçlü el onun... Bu karanlık ehliyet dünyanın her tarafında geçerli üstelik. Ne AB, ne Rusya, ne Çin, ne başkası bu durumu reddederek veya görmezden gelerek adım atamaz.

Türkiye ABD değildir ve suçlarının kovuşturulmaması anlamına gelecek bir muafiyeti yoktur. Gün gelir, biri hesap sorar!

O hesap sadece Erdoğan’la Davutoğlu’ndan sorulacak olsa, bize ne. Ama öyle bir hesabı zaten yalnızca “biz” sorarız.

Emperyalizm ise arkadan suça ittiği taşeronlarını terbiye etmeyi iyi bilir...

AKP Türkiye’sinde risk burada bitmiyor.

Mizah sanatının zirvesine oynayan Sırrı’nın, geçenlerde “taç yakıştırdığı” İdris Naim’in kafasının içinden son çıkan “terörü destekleyen devletler listesi” yazmak oldu. Gerçekten de abidesi dikilmesi gereken bu adam, kullandığı ifadenin sonuçlarının ağır olacağının farkında görünmüyor. Irak’ı, İran’ı ve Ermenistan’ı düşman ilan eden kişi İçişleri bakanıysa kimse o kafanın içindeki işleyiş sisteminin düzgünlüğünü tartışmaz ağızdan çıkan söze bakar herkes.

Üstelik benzer tuhaflıkları başbakanın kendisi de yapmaktadır. Savaşa yaptıkları yatırım o denli riske edilemez boyutlardadır ki, mecburen bunlar artık “one minute” oyununu başkalarıyla da oynamak zorunda kalacaklardır. İsrail bir gemiyi basmakla yetinebilir, başkalarının eli daha ağır olacaktır!

Risk burada da bitmiyor.

Türkiye, Suriye’ye saldırmak için ve saldırırken de Amerikalıları, İngilizleri savaşın içine çekip hesabı paylaşabilmek için türlü provokasyon düzenlemesini biliyor da, Barzani’nin başı kel mi! Irak Kürdistanı da tanklarını merkezi hükümete karşı çevirip stratejik kentlere peşmerge sevk ediyormuş. Bu ısınmadan çıkacak bir kıvılcımın Türkiye’ye sıçramaması imkansızdır.

Suriye’deki çatışmalar sırasında bizim tarafa bomba düşüyor ya Suriye’de patlamaya hazır sosyal bombaların Türkiye’yi çok şiddetle sarsacağını herhalde hepimiz biliyoruz...

Bütün oyuncuların oyunu yükseltip durdukları bir ortamda, kazanan köşe döner mi bilemeyiz. Ama batan fena batacaktır, o kesin! Bugünkü Ortadoğu dengeleri içinde de batmaya en yakın görünen Türkiye’dir.