Pozisyon değişmiş...

Erdoğan boş sıralara konuştuğu Birleşmiş Milletler ve otelin arka kapısını kullandığı toplantı türünden maceralarla dopdolu, cesur mu cesur bir yurtdışı gezisinden geri geldi. Artık pozisyon değişmişti. Değil mi ki, IŞİD'in elindeki rehineler serbest kalmıştı...

Bunun bir acizlik açıklaması olduğunu herkes görüyor olmalı. Demek AKP rehin alma ve şantaj yoluyla politik pozisyonu değiştirilebilen bir kurum. Türkiye böyle bir devlet. Rehin al, öyle desin serbest bırak, şöyle yapsın! Söylenen bu. Konsolosluk görevlileri ellerinde olduğu için IŞİD'in “neden değil sonuç” olduğunu, kısa yoldan terörist diye nitelemenin de sorunu açıklamadığını ve çözemeyeceğini savunan bir hükümet partisi! İlginç.

İlginç, ama inandırıcı değil.

Erdoğan ABD'nin Suriye müdahalesinin yalnızca IŞİD'i değil, o bahaneyle Şam'ı da vurması gerektiğini savunuyor. Türkiye ABD'de kara operasyonunun yolunu açmaya uğraşmış. Pek yaratıcı sayılamayacak argümanı biliyoruz: Kitleler kaçıyor, savaş yaklaşıyor, ülkemiz tehdit altında... Dolayısıyla tehdidin ürediği ülke sınırlarından içeri girip tampon veya güvenli bölge adıyla bir işgal başlatalım. Gerisine bakarız...

Gerisine bir de hava sahasından bakarız. IŞİD'e karşı operasyon yapılacak, ama hava sahası kapatılacak! Hayrola, AKP el atından bunlara uçak da mı verdi!
ABD ve diğer belli başlı emperyalist ülkelerin, Suriye'de baş ağrısı Baas iktidarını kollayacaklarından değil de, AKP'ye rant sağlayacağı roller vermekten uzak duracakları görülüyor. Tampon bölge önerisinin yeni bir şey olmadığı ama değerlendirileceği yolundaki yanıtlardan, her gün yenisi çıkan ve bir yetkili veya yayın organının AKP'nin IŞİD'e gösterdiği hoşgörüye işaret eden haberlere kadar, ortada tutarlı, sistematik bir Batı politikası var. En azından şimdilik AKP Türkiye'sine sınırlı bir köşe gösterilmekte ve orada durması istenmektedir.

IŞİD bir sürü işlevinin yanında bir de terbiye aracıdır. Bu tehdit sayesinde İran ve Suriye Batılı emperyalistlerle masaya oturmaya zorlanıyorlar. Masa ve bomba birbirinin alternatifi değil, tamamlayıcısı! Suriye'de devlet yanlısı basının Amerikalılarla aynı safta olmanın altını çizmeye başlaması şaşırtıcı değildir.
Erdoğan'la Davutoğlu köşelerinde tutulacaklar. Orada dururlar, daha ileri gitmek için yalvarırlar, atarlanırlar. Daha geriye düşmeyeceklerine güvenirler.

Haksız da değiller. Savaş suçlusu ve yardakçısı olduğu konusunda, hakkında, yaygın kanı oluşan AKP, Batı tarafından iktidardan aşağıya davet edilmeyecektir. Aslında, bakmayın afra tafralarına, bizimkilerin de fazlasını zorlamalarının pratik sınırı var. “Çılgın proje”cilikle kafaların uçup gitme riski var tabii. Ama çılgınlık Esat'a saldırıp Suriye'yi Türkiye'ye bağlamak gibi bir şeyse, reel anlamda şansı olan, gerçekçi olan, emperyalizmin Esat'ı da hırpalaması ve Ankara'nın en aşağılık ve en riskli taşeronluk işlerini üstlenip “ben demiştim” diye kabarıp ortalıkta gezinmesidir.

Risk mi, dedik? Örnek IŞİD petrolünün Türkiye üstünden pazarlanması... Böyle devam edecek ve her yeni kavşakta suç listesi kabarmış olacak.

Bu ağır itibar kaybı başlı başına bir zemin yitirilmesi, hükümetin zor duruma düşmesi anlamına gelir mi, peki?

Zannetmiyorum.

Tartışmanın bu açıdan ele alınabilmesi için milliyetçi problematiğin belirli bir düzeyin altına inmemiş olması gerekirdi. Bu yok. Ordu, yargı, akademi gibi taşıyıcılar artık mevcut değil. CHP'nin “devlet geleneği” normlarının da toplumda milli gurur heyecanı uyandırmasından, devletin egemenlik mekanizması sayacağımız kurumlarında operasyonel bir karşılık bulmasından söz edemiyoruz. İtibar kaybı tepki görmüyor...

Hiç mi tepki görmeyecek? Mümkün değildir ve ortaya çıkan boşluğun öylece kaldığı görülmektedir. Lakin ülkenin itibar kaybı haline tepki gösterecek bir sol duyunun doldurabileceği bu boşluk karşısında sol inandırıcı değildir bu an için.

Katliamın eşiğindeki Kobane çok ama çok önemli. Üstelik gericilerin stratejik konumlanışları açısından da moral etkisi açısından da bölgenin kritik bir değeri var. Ve IŞİD burada da terbiye etmektedir.

Kobane'de Kürt hareketinin AKP'ci ve ABD'ci “barış” projeleri karşısında gösterdiği uyumsuzluk terbiye ediliyor! Kobane'den sonra Kürt toplumuna, ölümden kurtuluş olarak sıtma, şeriatçı çetelerin saldırısından korunmak için Amerikan himayesi dayatılacağı açıktır.

Pozisyon değiştiren, ilkeler ve tutarlılık açısından yerlerde sürünen AKP bu saçma süreçte üstündeki yükü arttırmış olmaktadır, ama gerilememekte, tersine kimi başlıklarda elini güçlendirmektedir. Elinde biriktirdiklerinin her an emperyalizm tarafından geri alınabilir bir kırılganlığa bürünmesiyle birlikte...