Popülizmin dibi

Popülizm “halk” demagojisidir. İnsanların hoşuna gidecek mesajları, önüne arkasına bakmadan sıralamak, boş vaatlerde bulunmak, herkese çiçek dağıtmak, siyasal içerikten yoksun reklam kokan işler üstünden sempati toplamak… Popülist davranış kabaca ve kısaca budur.

Ancak popülizmin bir alışıldık türü, klasik yolu varmış; bir de postmodern türü. İkincisi ilkini mumla aratıyor. İşte Haziran 2018’de o dip noktasındayız.

***

İki tür arasındaki fark şöyle anlatılabilir. İlkinde, örneğin “ücretlere zam yapacağım” der siyasetçi, hatta herkese bir ev bir de araba anahtarı falan sözü verebilir. Köyünüze fabrika açacağını söyleyen adaya çok rastlanmıştır… Sonra seçim gelir geçer. Derler ki, biz de isterdik, ama gün hep birlikte kemer sıkma günü.

Popülist propagandanın ille ekonomik olması gerekmez. Siyaset alanında popülizmin sloganı vatan – millet – Sakarya üçlemesi olarak çoktan gırgıra alınmıştır. Yanına bir de yüzde doksan dokuzu Müslüman olan milletimiz eklenince, gelsin alkışlar gitsin bravolar.

Bu klasik tür.

***

Postmodern çağımızın kutsal kitaplarına göre doğru tek değildir. Aynı konuda birden fazla doğru olabilir. Herkesin doğrusu kendinedir hatta. Kimlikler yarışır, bin çiçek açar!

Eski popülizm toplumun farklı çıkarlara bölündüğünü yadsır. Herkese para, herkese destan! Oldu sana milli birlik, beraberlik.

Yeni popülizm, toplumun farklı çıkarlara bölünmüşlüğünü de sömürür. Herkese duymak istediği! Varsın birlik beraberlik olmayıversin. Yeter ki popülist demagogumuzun tuttuğu aynalarda herkes kendini görebilsin.

Bu kadarı eski popülistlere fazla gelirdi. Herkese ayrı bir ayna tutulmasını halk da yemezdi ve notunu “nabza göre şerbet vermek” deyimiyle hemencecik verirdi.

Şimdi postmodern popülizmin dibindeyiz!

Kuşkusuz Erdoğan’ın rekorunu kimse kıramaz. Lakin kimse Erdoğan’ın sözlerinde tutarlılık aramıyor. Biz zaten aramıyoruz, ama Erdoğancılar da aramıyor. Yolsuzluk, hırsızlık, yalan, abartı, hakaret... bunları herkes görür. Ama Erdoğancılar bunlara takılmaz. Reis ve adamları hepsini yapıyor olabilir. “Ama bi’ sor bakalım, ne için yapıyorlar?” Din için, Allah için…

Bu yol, doğası gereği dardır. Mümkünse tek bir kişinin, yalnızca büyük reisin geçebileceği kadar dar olmalıdır.

İyi de başkanın diğer adamları ne yapacak? Onlar da mecburen tek kişiden fazlasının geçemeyeceği o daracık koridora akın ederler. Her biri orada kırılacaktır. Biri kalkar “aya köprü yapacağız desek inanırlar” diye halkı över! Bir başkası İngilizce mesajında enflasyonu patlatır, Türkçe mesajında aşağı indirir! Hatta daha yeni bir AKP adayı Flormar direnişini ziyaret eder, ama konuşurken mikrofon ve hoparlörden bucak bucak kaçar; neyine lazım, duyan olur, söz olur…

Erdoğan böyle bir tuhaflığın rekortmenidir. O kadar başarılı olmuştur ki, yalnız değildir. Onu takip edenlerse işin cılkını çıkarmakta, hatta içine etmektedirler.

***

Bu tarz sadece Reis’in küçük kopyaları tarafından izlenmiyor. Tarz egemen olmuş ve artık muhalefette de öyle yapılıyor. Hatta başka türlü yapılamayacağı varsayılıyor.

Eskiden olsa nabza göre şerbet diye alay edilirdi. Şimdi gerçekçilik oldu.

Hepimiz laikiz. Abdestsiz evden çıkmayız.

AKP gayrimeşrudur. Sayın cumhurbaşkanı yasalara uygun davranmalıdır.

AKP dini siyasete alet etmektedir. Mübarek Ramazan bayramını kutlar, hayırlara vesile olmasını dileriz.

Yoksullardan yanayız. İş insanlarına kolaylık sağlansın.

Alevilere eşit haklar isteriz. Adayımız Şeyh torunudur.

16 Nisan’da hükümet hile yaptı. Milletin kabul ettiği sistemin tanıdığı yetkileri kullanacağız.

Kadın hakları geriledi, cumhuriyeti yıkmak istiyorlar. Türban sorunu çözüldü.

Dış politikada barışçı bir çizgi izleyeceğiz. Esat bir diktatör.

***

Bu liste uzar gider. Ben yetişemem, kimse yetişemez. Çünkü her gün düzen siyasetinde yeni inciler yumurtlanmaktadır.

Biz bu listenin hızına yetişemeyiz. Ama bu listenin asıl sorunu, insanları, kitleleri, emekçileri, aydınları dışarı itmesidir.

24 Haziran seçimlerinin propaganda haftalarına insanların katılım biçimi, esas olarak TV veya bilgisayar ekranının başında, “haydi kızım” diye yırtınırcasına bağıran at yarışı seyircisini hatırlatıyor. At yarışı seyircisini coşturan para kazanma ihtimalidir. Kendisi ne at ne de jokey olabilir.

Seçime hazırlanan ülkenin yurttaşı bu popülist yalan rüzgarında kendisini hangi dünya görüşünün, hangi fikrin, hangi sloganın parçası hissedebilir ki? Aynı Erdoğan örneğindeki gibi, “tamam bizimki de sallıyor, ama sor bakalım niye sallıyor!”

Durum budur. Düzenin istediği yurttaş tipi siyasete işte böyle angaje olan insan tipidir. Bu insan çok heyecanlanmakta ama yalana bağlanmakta ve yalan sanatını seyre dalmaktadır.

İnsana yaraşan seyretmek değil, mücadeleye katılmaktır oysa. İnsana yaraşan, hele Gezi’nin yıldönümünde bizzat orada olmaktır. Katılan, mücadele eden, kendini veren yalandan uzaklaşır.

***

Seçim platformunda yalnızca bu düzeni değiştirmeye çağıranlar popülizmden uzak duruyorlar. Yalnızca komünist bağımsız adaylar şerbetle, nabızla değil ilkelerle, emekçilerin çıkarıyla ilgileniyorlar. Popülizmin dibinde biriken çamur düzen siyasetinin batağıdır.

Temizleyeceğiz.

Temizleriz.