Parlamento ne kadar önemli?

Bu düzen değişmeli!

İhtiyacın bu olduğunu düşünüyorsak, çağrımız buysa, düzenin değişmesinden ne anlaşılması gerektiği konusunda içimiz dışımız birse, yani sorunların köklerine inmekten kaçmıyorsak… parlamentonun önemini, düzen değişikliği açısından değerlendirmemiz gerekir.

Düzen değişikliği parlamentoda sağlanabilir mi? Mutlak, kesin, açık bir yanıtla hayır!

Bunu komünistlerin söylüyor olması özellikle ilginçtir. Çünkü çoğunlukla sanılanın tersine parlamento ve onun ikizi olarak genel oy hakkı “Batı demokrasisi”nin insanlığa armağanı olmadı. Sadece 19. değil, 20. yüzyıl boyunca da birçok ülkede genel oy hakkı, mülk sahibi beyaz erkeklerin ayrıcalığıydı. Yurttaş ve insan hakları kavramlarının kapitalizmle birlikte yükselişe geçtiği doğrudur. Ama mantıksal sonuçlarına varması, yani mülksüz ve yoksullar dahil her ırktan ve her cinsiyetten insanların seçip seçilebilme hakkına sahip hale gelmeleri, üstü örtülemeyecek biçimde Ekim Devrimi'nin sağladığı itkiyle yaygınlaştı.

Günümüzde parlamento dendiğinde akla gelen fotoğrafta Ekim Devrimi’nin, komünistlerin, yani bizim emeğimiz var. Kendi emeğimize değer vermeyecek değiliz. Ama iki şeyi biliyoruz: Bir, parlamento düzenin egemenlik aygıtlarından biridir. İki, egemen güçlerin egemenliklerini sürdürmek için biriktirdikleri deneyim, her alanda olduğu gibi, parlamentoyla ilgili olarak da yeni önlemler geliştirmelerini sağlar.

Her şeyin özü ekonomik güçteyse, fabrikalara, bankalara, işletmelere sahip olmak iktidarın kaynağıysa, parlamento bu denklemde önemsiz ve bağımlı bir yere oturur.

Egemenlerin geliştirdikleri önlemlere gelince; seçim sisteminde, medyanın kontrolünde, paranın kullanımında bunları yeterince görebiliyoruz.

Yurttaşların hukuk önünde eşit sayılmalarını sağladık. Ama bu sadece bir adım. Gerçek hayatta eşit olmayanların hukuksal eşitliği palavra değilse nedir?

Buraya kadarı sömürünün hüküm sürdüğü ve düzenin değişmesinin gerektiği her yer için geçerli. 2015 Türkiyesi’nde dahası var.

Çağlayan operasyonunu, Ağrı provokasyonunu, Türkiye’ye sokulan kaynağı belirsiz dolarların rekor kırmasını, ülkenin tepesinde savaş tehditlerinin sallanıp durmasını 7 Haziran’da kullanılacak oylardan nasıl ayırabiliriz? AKP’nin seçim hilelerine gelene kadar “oyunu özgürce kullanan vatandaş” kalıyor mu ki!

Seçime giderken işin bu kısmının şiddetleneceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. AKP Türkiye’yi iç ve dış savaşla tehdit edecek, özgür seçim kavramının üstünde ter ter tepinecek... Seçim, parlamento, oy dediğimiz, işte böyle bir oyundur.

Her oyun bozulabilir. Komünistler oyunu bozmak için halkı, emekçileri oy vermenin ötesine geçmeye, aktif siyasete, örgütlenmeye çağırırlar. Herhangi bir başka yol, örgütlü halkın yerini alamaz. Ancak örgütlü halkın bilinci egemenlerin genel ve özel önlemlerini boşa düşürebilecektir.

İyi de, Türkiye bunun uzağında olduğuna göre ne yapmalı? Yapılması gereken son şey, kitlelerin parlamentoya bel bağlamasına göz yummaktır. Halk örgütsüzse öncelikli görev örgütlenmektir. Halkın örgütsüzlüğünü veri olarak alıp kabul ettikten sonra, geriye oyunun parçası olmak kalır. 


(Bu yazı 16 Nisan 2015 Perşembe tarihli Günlük soL'da yayınlanmıştır.)