Özgür sol

Genel olarak seçimlerde seçmenin özgür iradesinin tecelli etmesinden söz edilir. Hemen herkes bunun önündeki engellerin ortadan kaldırılması gereğinden söz eder. Kimse kalkıp da özgür iradeye ipotek koyma çağrısı yapmaz. Kuşkusuz uygulamada neyin nasıl yorumlanacağı hakkında rivayet muhteliftir. Ama olsun. Ortak bir standardımız var ve özgür olmak her şeyin önünde!

Yalnız, cumhurbaşkanlığı seçiminde solda bu iş ifrada kaçırıldı. Ne kast ettiğimi açacağım, ama önce, önden bir toparlamaya ihtiyaç var. Sonra özgürlükle likidasyonu karıştırmamak gereğine geleceğim.

“Sol akıl” 2011'de çöktü ve sonra kendine geldi. 2011 seçimlerindeki resme göre sosyalizm türlü çeşit olabiliyordu. CHP'de icra edilebiliyor, hatta sosyalistler milletvekili olabiliyorlardı. Sosyalizm Kürt hareketinin bağrında yerini aldığında gayet güzel öne çıkıyor, eylemini yapıyor, kalabalıklarla buluşuyor, kravatını takıp Meclis kürsüsüne de tırmanıyordu. Zorunluluk yok, özgürlük vardı ve seçime katılmasanız da olurdu. Arzu eden, zaten, diyebilirdi, bu işler seçimle çözülmez! 20. yüzyıl sosyalizminin devletlu hayatının yarattığı açmazlar unutulmamalıydı ve gündelik hayatın dönüştürülmesi ihmal edilmemeliydi. Dolayısıyla muhtarlık seçimi milletvekili seçimlerinden daha önemli olabilirdi!

Bu özgürlük sosyalizme çeşitlilik katmış olabilir. Ama komünizmi boğmuştur. Hep tekrarlıyorum Komünizm günümüz Türkiye'sinde sosyal-demokrasi ve Kürt ulusalcılığının gölgesinde yeşeremez. Tersine ancak bu kuşatmayı kırdığı ölçüde kişilik bulabilir ve alan açabilir.

2011'de işte bu kuşatmaydı, benim çöküş dediğim. Sonrasında kendimize geldik. Hele Haziran Direnişinin dayanışmacılığı pek iyi geldi. Artık söz halkın dayanışmasına geçmişti ve bu birtakım çağdaş solcuların “çokluk” fantezilerine benzemiyordu.

“Farklılıklarımız” hakkında edebiyat yapmaya bayılanlar, halkın sembol diye kapıp sokağa çıktığı ay yıldızı görünce geri çekilmeye başladılar. Kabuslarında Türk milliyetçiliği, zihinlerinde ulus devletlerin tepeden inmeci jakobenizmi... Bunların karşı ucu boş değildi tabii. 1930'lara, kemalizmin altın çağına dönmek isteyenler de dayanamadılar bu kadar “çokluğa.”

2014'te nesnel ve öznel faktörlerin etkisi altında bir geri dönüş yaşanıyor. Çünkü Türkiye ekonomik krizle batmıyor. AKP bir türlü gitmiyor. Erdoğan tipi faşizm dünya konjonktüründen itilim almıyorsa da tutunacak kovuk bulabiliyor. Haziran'ı eylem tipi olarak algılamak, daha derinini görememek moral bozulmasına yol açıyor. Sabır akıl ve örgüt ister bunların eksikliği kestirmecilik merakına götürüyor. Sonra, solun örgüt mutfağında işler iyi gitmeyebiliyor...

Sonuçta sol özgürleşiyor!

Sol argümanlar Ekmeleddin beye verilecek oyları gerekçelendirmek için yardıma koşuyor. Adayımız ayetlerle konuşmayı tercih etse de fark etmiyor: İsteyen AKP faşizmini, başkası aşırı şeriatçılığı durdurmak için, bir diğeri Amerika'yla veya Batı uygarlığıyla uyum adına, başkası kavga bitsin diye, varsa bir diğeri AKP'yi durdurduktan sonra sosyalizme yürümek için... Özgürüz ya!

Selahattin Demirtaş'ı, geçtim Türkiye'nin tarihsel bağlamına, yapılırsa katılamayacağı ikinci tur politikasını içeren bir bütünlüğe bile yerleştirme ihtiyacı duymayan solcular dolaşıyor çevrede. HDP'nin neden oy istediğini bir kenara koyalım, biz kendi oyumuzun gerekçesini kendimiz yazalım diyorlar. Bu arada nasıl İhsanoğlu'nun “kendiliğindenliği” ayetlere çekiyorsa, Demirtaş'ın kendiliğindenliği de sola çekiyor. Bana sorarsanız, Selahattin arkadaşımın kişi merkezli olmayan siyaset tasavvurunu, ezilenlerle kurduğu duygudaşlığı, emekçi çocuğu olmaktan övünüşünü samimiyet testine sokmayı aklımın ucundan geçirmem. Elbette samimidir. Ama aday olarak Sayın Demirtaş'a verilecek olan oy, daha önce yazdığım gibi İkinci Cumhuriyet'e gider. İçerde AKP'li, Ortadoğu'da emperyalist çözüm. Yurtta savaş, dünyada savaş! Bu nasıl barış! Yanında sol değerleri kovmadan edemeyecek olan Kürt ulusalcılığı. Üstüne üstlük, sosyalizmin yeniden kuşatılması...

Özgürüz! Solcuyuz ve en demokratik biz olduğumuz için, insanların verecekleri oya karışmamayı bile seçebiliriz! Özgürüz! Kendimize yakıştırdığımızı halkımızdan nasıl sakınırız?

Halkımızı serbest bırakırız, kendimizi likide ederiz. Solun her niyete yenebilir hale gelmesi likidasyon değilse nedir?

2011 seçimlerinden sonra, sosyalizmin üstüne düşen kasvetin dağıtılması için devrim yürüyüşünün zorlu bir etabını koşmaya başlamıştık.

Yine yaparız. Daha iyisini yaparız...