Ortadoğu'dan bıktınız mı?

Okur bıkmış olabilir. Ama solda Ortadoğu'da bir yılı aşkın süredir neler olup bittiği konusunda düşülen yanlış yeniden üretildikçe, çaresi yok, biz de yazmaya devam edeceğiz.

Bu kez bana düştü. Çünkü rastlantı eseri ve gecikerek fark ettim ki, bir aydan biraz fazla zaman önce bir yazar temelden yanlış bir Ortadoğu yazısında bana işaret etmiş. Kenan Kalyon'un “'Arap Baharı': Devrim mi Değil mi?” yazısında başka bir isim geçmediğinden hareketle yanlışlara benim vesile olduğum sonucuna vardım. Kenan arkadaşımı doğruya çağırma işinin de bana düştüğüne...

Bu işi bir aylık gecikmeyle yaptığım için yazardan ilk ve son kez özür diliyorum.

Libya'da muhalefet silaha sarıldığında bir Evrensel yazarının bunu devrimci bir gelişme sayması bile Kalyon'un yaklaşımının yanında hoşgörüyü hak ediyor. Zira o günlerde Libya'da ne olup bittiğini anlamak, muhalefetin İslamcı gerici karakterini keşfetmek, silahların ve askeri uzmanların emperyalist ülkelerden geldiğini öğrenmek için biraz çaba göstermek gerekiyordu. Türkiye'nin tembel solcuları doğal olarak bunu yapamıyorlardı!

Bugünse medya bombardımanı karşısında savunmasız kalmış geniş kitleleri bir yana ayıralım, solculuk iddiasında olan, devrimin ne olduğunu konuşmak için Lenin'e dayanmak gerektiği konusunda ona buna ders veren, üstüne üstlük yazı yazan birinin, benzer bir bulanıklıkta ısrar etmesinin nedeni tembellik olamaz. Çünkü sadece dinlemek, bakmak yetmektedir.

Solcu, Marx ve Lenin bilir yazarlar ana akım televizyonların haberlerinden bile öğrenebilirler bazı şeyleri. Türkiye'de Suriyeli muhaliflerin kaç kez toplandıkları, doğrudan Davutoğlu'nun himayesinde oldukları sadece dinleyerek ulaşılır bilgilerdir.

Solcu, Marx ve Lenin bilir yazar, yazısında benim adını geçirdiğine göre soL portala girmiş olmalıdır. soL portalın arama satırına “Suriye video” yazıp çıkanları seyretmek, yani sadece bakmak yeterli olacaktır.

Eğer bizden kaynaklara güvenmeyecekse, solcu ve batı solunu bilir yazar, örneğin Monthly Review dergisinde Hindistan'lı marksist Aijaz Ahmad'la yapılan söyleşiyi -İngilizce olarak- dinleyebilir.

Yani artık tembellik bahane olmamaktadır. Dinlemeye ve seyretmeye yazmaktan daha fazla zaman ayırmak yeter.

2012 itibariyle Türkiye'de yazar çizer bir marksistin lafı Suriye'de olup bitenlere getirirken “Emperyalizme atfedilen kadiri mutlaklık, bu örnekte, Arap halklarının iç dinamiklerinin, devrimci enerjilerinin ve tarihsel birikimlerinin küçümsenmesine yol açıyor.” demesi ya iflah olmaz bir cehalettir, ya da işin içinde başka bir niyet vardır!

Devrimci enerjiyi şeriatçı terörizmde aramak Arap halklarına yapılacak en ağır hakarettir. Arap Birliği raporunda bile Suriye güvenlik güçlerinin “kendilerini korumak zorunda kaldıkları” yazılabilmişken herkes kendine gelsin. Bütün emperyalist ülkelerin bir rejimi devirmeye çalıştıkları, bu uğurda iç savaş körükledikleri, alçakça bir yalan kampanyasının yürütüldüğü, solcu yazarlar için açık seçik ortadayken, “emperyalizmi abartmayalım” demek ya cehalettir ya da emperyalizm el uzatmaktır.

Devrimci enerjinin test edileceği alan bellidir. Suriyeli komünistler ülkelerine yönelen emperyalist tehdide karşı mücadeleyi işaret etmekte haklıdırlar ve Türkiye'nin ya cahil ya art niyetli solcusundan bir şey öğrenmeye ihtiyaçları yoktur. Okumaya, araştırmaya enerjisi olmayanlar için de kaynak önerebiliyoruz. TKP'nin konuğu olarak Ocak sonunda Ankara'ya gelen Suriye KP Politbüro üyesi Abdullah Halil'i soL Radyo'dan dinleyebilirler.

Devrim kavramını tartışmak mı istiyorsunuz? Pekala daha önce sorduğumuz soruların yanıtını istiyoruz o halde. Lafı dolaştırmadan ama: Devrimcisiz devrim olur mu? “Olur, devrim bir objektivitedir” falan denecekse, Müslüman Kardeşler örgütünün devrimci mi, karşı-devrimci mi olduğu yanıtlanmalıdır. Suriye'de bir muhalefet liderinin “Alevilerin kökünü kazıyacağız” sözleri devrimci bir çağrı mıdır buna yanıt verilmelidir!

Çok somut olunmalı ve tartışma kavramsal alanlara sıkıştırılmamalıdır. Hatay'daki kamp devlet teröründen kaçanlara uzatılmış bir yardım eli midir, yoksa Türkiye-Suriye sınırında gerginliği yükseltmek, icabında tampon bölge, insani yardım gibi adlandırmalarla bir askeri müdahale için yapılan hazırlık mıdır?

Kalyon'un açtığı yan tartışmalara giremeyeceğim doğrusu. Bir örnek: “Rusya’da Şubat Devrimi nasıl bir vakıa idiyse, eksiği, fazlası, farkları ve benzerlikleriyle Tunus ve Mısır’da da sırasıyla Ocak ve Şubat devrimleri öyledir.” Rusya'da Şubat devrimi ile “Arap Baharı” arasında benzerlik aramak şaşkınlıktır.

Sonra kimlerdir “Suriye'nin yeniden kuruluşu”nda rol üstlenecek olan ve “dış müdahaleye karşı duran iç muhalefet”? Yazar uydurmaktadır. Emperyalizme ve dinci gericiliğe karşı konum alanların tümden Baasçı sayılamayacakları açık. Ama bugünkü konjonktürde Baas rejiminin devrilmesini ve yeni bir Suriye kurulmasını talep eden aklı başında bir tek muhalif yoktur. Esat rejiminin ilerici, halkçı, demokratik bir alternatifi yoktur ve bu alternatif laf cambazlığıyla yaratılmaz.

Kalyon Suriye'de yabancı müdahalesini isteyen ve işi askeri mücadeleye kilitleyenleri de eleştirmektedir. Ancak yazara göre bu kesimlerin yanlışının sonucu “kitlesel hareketliliğe” zarar vermelerindedir. Kalyon sadece emperyalizmi değil şeriatçı karşı-devrimcileri de hafife almaktadır.

Üstelik bu eleştirinin Ankara'dan Washington'a kadar bütün egemen güçlerin ortaklaştığı zemine oturduğu da açıktır. Kan dökülmesine herkes görünürde itiraz etmekte ve Esat'ın çekilmesini istemektedir. Aynı Ekmek ve Özgürlük yazarı Kenan Kalyon gibi.

Kimse kusura bakmasın devrim kavramını tartışmak için emperyalist problematikten çıkmak gerekiyor.