Ortadoğu’da ihmal

Aydemir Güler'in “Ortadoğu'da ihmal” başlıklı yazısı 26 Nisan 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Aslı Aydıntaşbaş sonunda yerinde bir saptama yaptı, 22 Nisan’da “Washington Esad’ı Yollamaya Hazır Değil” diye yazdı. Milliyet yazarının, nasıl bir savaş kışkırtıcılığına soyunduğunu hatırlayınca, bunu yazarken elinin titrediğini tahmin edebiliriz.

Aynı gün ben de soL gazetesinde “Silah vereceksin ki, savaş sürebilsin. Savaş sürsün ki, Suriye önemsiz bir ülke haline gelsin. Suriye önemsiz bir ülke haline gelsin ki, İsrail rahatlasın...” diye yazmıştım.

2012 yılında ABD’nin daha sert bir müdahaleden kaçınır görünmesi ve hatta Ankara’nın “aşırılıklarına” ayar vermesi karşısında Erdoğan, “Amerikan seçimlerini bekleyelim” demişti. Seçim de yetmedi ve ABD Suriye’ye maliyet hesabı yapıp yavaştan almaya devam etti.

Artık bu sabit bir veri. Değişmesi olasılığı çetelerin, bizim hükümetin vs. rüyalarını süsleyecektir elbette.

Kuşkusuz bu durumun bir nedeni, Suriye’nin gösterdiği dirençtir. Türkiye ile Katar, Suudi Arabistan ile İsrail, İngiltere ile Fransa... Bunların ihmal ettiği aslında Baas rejiminin askeri gücü değildi. Elbette Şam’ın Sovyet döneminden gelen bir askeri birikimi var. İsrail karşısında bilenmiş bir devlet var. Suriye daha önce açık istilaya uğrayan komşularıyla karşılaştırılamaz.

Ancak yalnız teknik imkanlar açısından değil.

Hafife alınan, Suriye halkının önemli bir çoğunluğunun yabancı ve İslamcı tehdidine karşı durma ihtimaliydi. Ve bu, son derece klasik, emperyal körlük hastalığıdır.
Obama uzaktan bakmış, “çekin ipini” demiştir. Karşısında sadece yolsuzluklar yüzünden halkını küstürmüş, yozlaşmış, üflesen çökecek bir yapı olduğunu zannetmiştir.

Davutoğlu daha yakından bakmış ve Sünni Arapların Osmanlıcılığın cazibesine kapılmalarının kaçınılmaz olduğunu zannetmiştir...

Bu emperyal körler listesine alacağımız herkesin kendince uydurduğu bir öyküsü olur. Önemli olan, bu öyküde işaret edilen ağır sorunların var olup olmadığı değil. Önemli olan, halk faktörünün ihmal edilmesi.

Emperyal körlük halkı görmemektir. Suriye halkının ağırlıklı çoğunluğu dış müdahaleye, kuşatmaya, komplolara, teröre, azınlık Hıristiyanların kovulmak istenmesine, azınlıktaki Alevilerin ölümle tehdidine karşı kol kola girmiştir. İhmal edilen bu tepkidir.
Bu basit bir hesap hatası değil, egemenlerin hiç sakınamadıkları bir yanılgı.

* * *
Lakin bu kadar değil. Yani bizim öykümüz de böyle mutlu bitmiyor.

ABD’nin savaşı uzatma stratejisi direnç karşısında tırsmaktan ibaret değil çünkü. ABD esasen bölgede Haçlı Ordusu olarak tanınmanın maliyetinden usanmış ve çok daha işlevsel bir stratejiye yönelmiştir: İç savaş.

Suriye içindeki çatışmalardan söz etmiyorum. Taraflardan biri, o denli dış mahreçli ki iç savaş kavramı uymuyor zaten.

Ama asıl bölgenin bütününü kapsayan, Sünni ve Şiileri karşı karşıya getirecek bir İslam iç savaşı. Ortadoğu’da kurulan asıl tezgah bu.
Irak’ta provası yapıldı ve büyük ölçüde iş gördü. Sonra, Sünni cephesinde ciddi bir hazırlık tamamlandı ve Türkiye’de AKP’den başlayarak bir dizi ülkede İslamcı ve ABD’ye ileri derecede uyumlu akımlar hükümete getirildi. Arap Baharı denen dalga bu yöne kanalize edildi. Filistin direnişinin bir süre radikal kanadı olarak algılanan Hamas aynı dönüşüm sürecine sokuldu...

Şimdi Suriye’de halkın direnişiyle tıkanan kanal sürgit çatışma içine terk edilecek ve ana stratejiye, bölge iç savaşına yönelecek emperyalizm.
Bu plan, emperyalizmin işlere doğrudan karışmaması veya daha az müdahil olması anlamına gelmiyor. Tersine “tutarsa”, emperyalizmin bölgede dışsal bir aktör olarak algılanmasına son verilecek, emperyalizm kendini Sünni gericiliğinin içine gizleyecek, onun organik parçası haline gelecek.

Suriye’yi kolay lokma sandılar. Halkı ihmal ettiler. Yanıldılar.

Bana sorarsanız, aynı mekanizma bu stratejide de çalışacak. Ortadoğu halkları bu planı yutmayacaklar.