Ortadoğu düğümünde samimiyet testi

Dün akşam 19.47’de girmiş soL portal Lübnanlı gazetecinin haberini. Muhammed Ballut’un istihbaratına göre önce ABD Türkiye’yi Suriye’de IŞİD’e karşı Suriye Demokratik Güçleri’nin öne çıkmasına ikna etmeye çalışıyor. Aslında emperyalist sistemin bir numarası ile en itibarsızların başını çeken ülke arasında bir “ikna ilişkisi” olması düşünülemez. Önce Obama Erdoğan’a anlatıyor ne olması gerektiğini, ki bu doğrudan ilişki bile bizimki için bir onurlandırılma halidir; sonra bir general “zaman bitti” diyor; istersen ikna olma. Onurlandırma da bu kadar…

Suriye Demokratik Güçleri PYD belirlenimli bir koalisyondur ve bu durumda Amerikalılara “ikna olan” Erdoğan’ın Kürt demagojisi masaya yeniden yatırılmalıdır. Bir yılı aşkın zamandır alenen süren AKP-PKK savaşı, Ankara’nın stratejisinin değişmesi anlamına gelmiyordu. Savaşın bu anlamda 90’lara dönüş olarak adlandırılmasının içi boş kalıyor.

Ateş altında kalmayı emperyalizme sığınmanın mazereti yapanların da bir ayakları bu nedenle havadadır. Ateş bir gerçek, gerçek olmasına, ama sözünü ettiğim kesimler bir öz savunma güdüsüyle değil, stratejik yönelimlerle hareket ettikleri için, ille “90’lara dönüş” diyorlar.

Aynı ateşi, AKP’nin Batı’dan kopuşu ve dolayısıyla bir nevi anti-emperyalizm olarak yorumlayan ve MHP’den VP’ye uzanan cepheninse kendi yorumuna inandığını düşünmek mümkün olamıyor.

Erdoğan takımı Suriye’de kendi taşeron örgütlerini yaratmaya hep uğraştı. Komşu ülkedeki ağırlığını bir rüşt ispatı olarak çok önemsedi. Artık Türkiye’nin Suriye’deki ağırlığı fiziki koşullara indirgenebilir durumdadır; daha fazlası değil. Taşeronlar üçüncü, dördüncü sınıftır ve daha yeni “El Nusra da IŞİD’le çatışıyor, niye terörist diyorsunuz” demeci Erdoğan çizgisinin zavallılığını sergilemektedir. Burada “benim de bazı taşeronlarım olabilecekse ve onlara terörist denmeyecekse, ben de PYD inadımı gözden geçirebilirim” denmektedir.

Ama zaten gözden geçmiştir! Ballut’un haberine göre Türkiye Amerikan-Kürt koalisyonunun önünden çekilmek zorunda kalırken IŞİD kozunu oynamış yine: Bir gün IŞİD’in boşluğunu Suriyeli güçler yerine TSK’nın doldurması gibi bir çılgın, daha doğrusu meczup proje, üç-beş gün sonra IŞİD’i savaşmadan çekilmeye ikna etme girişimleri… İki uçta görünen bu pratikler AKP’nin stratejik müttefikinin IŞİD olduğunu bir kez daha gösterir.

Yanlış anlamayın, ittifak derken; Ankara’nın yapısal sorunudur, stratejik ittifakın her türü aşağılık bir bağımlılık ilişkisine evrilir. Kendi kendine yeterli olmayı hiç gözetmeyen ve dış ilişkilerinde ezme-ezilme bağlamının dışında bir dayanışma motifine yer olmayan bir ülkenin başına bu gelir. Müttefikin ister ABD ister IŞİD olsun, bağımlısın! Hatta tehdit altındasın. IŞİD’in Türkiye’deki manevra alanları ve yetenekleri, ittifak ilişkisinin dışsal olmadığını bu örgütün ülkedeki “iktidar koalisyonuna” veya “egemen güçler bloğuna” dahil olduğunu düşündürmektedir.

Ankara IŞİD’le savaşıyor mu, sevişiyor mu? İkisi birden ve bunların “normali” böyle! Biraz abartarak söylersem, TSK’nın IŞİD’le çatışması iktidar partisinin içindeki hizip mücadeleleriyle aynı kategoridendir.

Bu arada, AKP-IŞİD ittifakının AKP-ABD veya AKP-AB yakınlıklarının alternatifi olduğunu söyleyenlerin de samimiyetinden kuşku duyulmalıdır. IŞİD ilk popüler olduğunda vurguladığımız gibi bir Amerikan mamulüdür. AKP ise bu Ortaçağ manyaklığına bizzat Batı tarafından itilmiştir. “IŞİD’ci Ankara” bir yönetim modelidir Washington’dan bakıldığında. Geçicidir, şudur budur, ama asla Batı karşıtlığı falan değildir.

Deneyimli Lübnanlı gazetecinin haberine göre, iş Menbic operasyonuna kadar geldiğinde masanın üstü bayağı zenginleşmiş... Türkiye’nin aradan çekilmesi ve hatta IŞİD’i ikna edip sorunları minimize etmesi karşılığında, PKK de çatışmaları durduracakmış. Ama tabii çatışmaları durdurmaktan söz açılınca Öcalan’ın ev hapsi projesi yeniden açılmış…

Bu tabloyu “barış” umuduyla okuyacaklar çıkar; tahmin edebiliyorum. Aslında Kürt siyasilerinin Batı dünyasını Ankara üstünde baskı yapmaya davet eden açıklamalarının bulacağı karşılık budur işte. Etkisi de olmuş olabilir hani. Belki de Erdoğan’ın dokunulmazlık konusunu imzalamayı son ana kadar bekletmesi bundandır. İncirlik’teki kirli toplantıdan barış çıkmasını bekleyenlerin aklına şaşarım… Sadece aklına şaşmak değil, az önce MHP-VP için söylediğim gibi samimiyetini de kuşkuyla karşılamak gerekir.

Sürecin PYD’ye yaradığı bellidir de, PKK’ye, HDP’ye, Öcalan’a aynı biçimde yansımayacağını görmek zor mudur? Öcalan’ın ev hapsi ve Demirtaş’ın yüzlerce yıl yemesi, PKK’nin düşmesi ve PYD’nin yükselmesi aynı anda tartışılıyorsa, bu bir çözüm süreci olabilir mi? Çözümden ve barıştan da vazgeçtim, ateşkes bile sağlanabilir mi?