Ortada bir strateji var mı?

Zaman geçtikçe doğal olarak, insan aklı -hele gelişigüzel gezinen değil de, belirli pratik amaçlarla konuyu anlama, formüle etme gibi arayışlar içindeki siyasal akıl- olup bitenlere bir stratejik anlam yüklemeye meylediyor.

Konumuz Kürt sorunu. Haziran ortasından Eylül başına uzanan iki buçuk aylık süre...

Başlıktaki soruya kişisel yanıtımı vererek devam edeyim.

Bana sorarsanız, ortada başı sonu belli bir strateji bulunmuyor. Strateji kurmak, hep peşine düşülen bir amaç olabilir. Ancak programatik hedeflerin üstüne, somut yol haritasını, olasılık hesaplamalarını içeren, bir bütünlük arz eden, zaman zaman değişik yönlere dönen taktik adımları anlamlandıran bir sistematik olarak strateji, öyle her zaman sahip olunabilir bir şey değildir.

Bazen de kimi taraflar, böyle bir sistematiğe sahip olma gereksinimi duymayabilirler.

Kanımca Kürt sorununda egemen güçler cephesi şu anda sistematik bütünlük anlamında bir stratejiye gereksinim duymamaktadır.

Diğer taraf, Kürt ulusal muhalefeti ise strateji kuramamaktadır. Kurma yeteneğini son iki buçuk ayda yitirmiş veya aşındırmıştır.

Mümkün olduğunca dağıtmadan açmaya çalışacağım.

Kürt ulusal hareketinin bir süre öncesine kadar etkili olan, hatta her adımda güçlenen stratejisi, çözümün demokratik özerklik başlığı altına yerleşerek gündeme girmek üzere olduğunu varsayıyordu. Çözüm sürecinin belli başlı ayakları da şunlar olacaktı:

Yeni Anayasa ve Kürt ulusal hareketi merkezli geniş bir cephenin anayasa tartışmalarının temel tarafları arasına katılması. Bu noktada seçim arifesinde yükselen “kurucu meclis” sözlerini hatırlayın.

Kürt ulusal hareketinin bir biçimde, herhangi bir koldan temel taraf olarak kazanacağı statünün önce İmralı'ya, sonra belli ölçülerde Kandil'e siyasal ve hukuksal meşruiyet temin etmesi. Çandar'ın PKK'yi terörist değil isyan hareketi saymak gerektiğini anlatan raporunu, Öcalan'la görüşülmesi ve statüsünün değişmesi gündemlerini hatırlayın.

Rejimin kesinleşen dönüşümünün bu Kürt öğesini içermesini kolaylaştıracak bölgesel değişikliklerin yaşanacağı. Demirel'de demagoji, Özal'da fantezi sayılan emperyal vizyonları güncelleyen gelişmeler, Kürt sorununa bakışta gerek devletin resmi ideolojisinde gerekse toplumun egemen ideolojisinde baskın yer tutan “bölünme paranoyasını” önemsizleştirecek, hatta telafi edecekti. Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları önemsizleşir, yer yer saydamlaşırken, Ankara Ortadoğu'nun veya İslam dünyasının hâmisi rolüyle daha ileri bir konuma kavuşacaktı. Yer yer anti-Amerikan söyleme başvurmaktan geri durmayan Kandil'in, Aydınlanmacı mirasından kopması neredeyse imkansız Diyarbakır'ın böyle bir bölgesel dönüşüme tam anlamıyla uyumlu olduğunu söyleyemeyiz. Ancak bu noktada da, hareketin İran karşıtı mesaj ve konumlanışları, siyasette dinsel öğelere açılan yeri, özerklik kavramının AB yerel yönetim şartı dolayımıyla en fazla emperyalist-küreselleşmeci bir çerçeveye denk düştüğünü hatırlayalım derim...

Bu öncüller üstünde Kürt hareketi önemli bir süre inisiyatifi ele almayı ve alanını genişletmeyi başarmıştı. Öyle ki, bugüne kadar her seçim öncesinde dönemin Kürt legal partisi silahlı çatışma faktöründen zarar görürken, bu kez çatışmalar tabanı bariz biçimde konsolide etmişti. Öyle ki, Haziran seçimlerinin iki galibinden birinin BDP olduğu açıkça ortaya çıkmış, yeni rejimde ana muhalefet rolüne bu hareketin yakın olduğu izlenimi doğmuştu. Kürt siyasetinin üç temel odağı olarak İmralı, Diyarbakır ve Kandil bir bütünlüğün tamamlayıcı parçaları haline gelmişlerdi...

Hareketin kaydettiği bu sıçrama ve benimsediği öncüller arasındaki açıyı ise AKP saptamış ve tam bu noktaya yüklenmiştir. AKP'nin, kendisine dönük iyimserlikleri başka türlü “okuduğunu”, iyimserliğin gardı düşürmek olduğuna inandığını biliyor olmalıyız. AKP, bir uzlaşma beklentisine dayanarak kendisine direnmeyen, mücadele etmeyen rakiplerinin ipini çekmeyi dener. Erdoğan'ın Kürt siyasetini içermeyen bir Kürt çözümü olarak adını koyduğu budur.

Basıncın tabloyu tersine çevirdiğini görmek durumundayız. Kürt ulusal hareketinin stratejisinin temelleri AKP oyunbozanlık etmediği sürece yaşayabilirdi. Sonuçta iki buçuk ay içinde seçim kazanımı silikleşmiş, üç odağın kendiliğinden veya organik uyumu, karşılıklı besleme ilişkisi dağılmış, strateji geliştirme yeteneği yitirilmiş görünüyor.

İşte bu Erdoğan'ın bir Kürt stratejisine ne gücü ne ihtiyacı bulunmaktadır. AKP Suriye'den İran'a bölgesel süreçleri öngörebilecek ve tek seçeneğe bel bağlayacak durumda değildir. AKP ekonomik krizin bir bölüm sonucunu öngörebilecek durumda da değildir... Listeyi uzatabiliriz.

Bu belirsizlikten strateji çıkmaz. Bu belirsizlik AKP'ye Kürt sorununda özerklikten “hepimiz din kardeşiyiz”e uzanan geniş bir yelpaze sunar.

Ama öte yandan küresel, bölgesel ve ulusal rüzgarlar AKP'nin arkasından esmektedir ve AKP ipleri sıkı tuttuğu ölçüde, esintiye Kürt dinamiğinin ortak olmasını engelleyebilmektedir. Hükümet bazı kartların da başkalarına gitmesini içeren yeni kombinasyonlara angaje olmak yerine karşısındakini mümkün olan en geri mevziye itmeyi denemektedir. Nasılsa bütün seçenekler sıfır noktasına oranla daha tercih edilir olacaktır...