Örgütlenmek

Toplumsal algıda örgütlenmek dendiğinde kimse bunu "hafife almaz." Ama toplumun geneli "benden uzak olsun" diye de hissedecektir.

Solda ise örgütlenme hem neredeyse kutsal bir kavramdır, hem de, çoğunlukla dar kapsamlı ve teknik bir alan olarak hissedilir. "Kabul edilir", "bilinir" falan demiyorum çünkü konuyu düşünmeye, görüşmeye başlayınca dar ve teknik algıların geri çekilmesi kaçınılmazdır.

Halkımız örgütlenmeyi sevmiyor, ama saygıyla bakıyor.

Sol ise baş tacı ettiği kavramı, sıra işe geldiğinde bir listeye not edip geçiyor.

Böyle yapmakla sol, örgütü mutlaklaştırmayıp, eninde sonunda siyasetin aracı olarak sağlıklı bir biçimde konumlandırmış olmamaktadır. Durum başkadır.

Sol, kavramın gerçek hayata indirilmesi durumunda kutsallığını, bekâretini yitireceğinden hastalıklı biçimde korkmaktadır. Sol, büyük siyasetle somut örgütlenme arasındaki ilintiyi hayatın içinde kuramamaktadır. Sol, siyasal söylem ve çağrıların örgütlenme alanında ürün vermemesini kanıksamıştır. Sol, bu bağlantısızlığa sığınarak, örgüt düzlemini yalnızca bir kol emeği, iğneyle kuyu kazma çalışkanlığı, insan sarraflığı türünden melekelere referansla düşünebilmektedir.

Seçimler...

Seçimlerin sol için birincil önemi örgütlenmedir. Solda, yukarıda biraz karikatürleştirerek, biraz acımasız davranarak sunduğum algıların defterini dürmeden bunun hakkını vermek, mümkün olmayacaktır.

Önce bu birincil önem tezini biraz açmaya çalışayım. Sonra nasıl yapmalı sorusuna yaklaşmayı deneyeyim.

Düzen 29 Mart seçimlerine bir büyük uzlaşmayla giriyor. Siyasette dostça uzlaşma olmaz. Her siyasal uzlaşma, bazen dehşetli de olabilen birtakım güç dengelerinin üstünde yükselir.

Ama altında ne olduğunu bir yana bırakırsak, şunları söyleyebiliriz: Geleneksel büyük sermaye seçimlerin öncesinde AKP dışında bir seçenek arayışından uzak duruyor. AKP ile TSK arasında artık stratejik bir ittifak tesis edilmiştir. ABD emperyalizmi AKP'ye seçim sonrasına kadar geçerli bir çek vermiştir. Ana muhalefet CHP, hükümet partisiyle gericilik ve işbirlikçilik yarışına girerek, böyle bir dolayımla sürece destek vermekte, yolsuzluk karşıtı çizgisini ise piyasacılık eleştirisine asla bulaştırmamaktadır.

(Geçerken söyleyeyim demek ki, sol bu bütünlüğün tamamına yüklenmelidir.)

Bu durumda bir yanda ekonomik kriz ve burjuvazi içi paylaşım mücadeleleri, öte yanda bölgesel rollerin derinleşmesiyle kızgınlaşacak olan alan, yani iki güncel kriz dinamiği seçimden sonraya ertelenmiş olmaktadır.

(Yine geçerken söyleyeyim demek ki, sol seçim döneminde bu iki başlıkta, adına hazırlık mı, erken uyarı mı, felaket haberciliği mi, ne dersek diyelim, elinden geleni ardına koymamalıdır.)

Düzenin temel rotasının seçimlerle birlikte sarsılması üç büyük şehir ve bunlara ek olarak Diyarbakır belediye başkanlıklarının kaderine bağlanmış görünüyor. Şimdilik kaydıyla konuşursak, bu dört yerde tablonun bütününü alt üst edecek bir değişim yaşanma olasılığı zayıf.

Olurdu olmazdı, başka konu ama AKP açısından olası bir kaybın başka biçimlerde telafisi mümkündür. Diğer yandan, seçim sonuçlarının tam tersi yönde şekillenip AKP hegemonyasının derinleşmesi de, düzen muhalefetine bakınca, olanaksız sayılmamalıdır!

Solun bu tabloda alacağı en değerli sonuç "Durdurun" çağrısının göreceği onay oranıdır. Biyoruz seçim mekanizması, bugün devrimci siyasetin toplumda bulacağı desteği ciddi ölçüde küçülterek yansıtır. Bu koşullarda solun, doğrudan ülke siyasetini sarsacak bir sonuç çıkarması ihmal edilebilir bir olasılıktır. Ama sol siyasi olarak toplumdan gördüğü onayın tabanını genişletmeli ve bunu oy artışı olarak ortaya koymalıdır. Bu mümkündür ve değerlidir. Örneğin solun kararlı, istikrarlı biçimde güçlenen taraf olduğunu sergilemesi, örneğin CHP'ye ödünç giden oylarını geri alması mümkün, önemli ve çok değerlidir.

Yani girişteki terminolojiye dönersem, bizim "büyük siyaset" alanında, bu çerçevede kayda değer bir yol almamız mümkündür.

O halde işin nasılına geçebiliriz...

Bir düzenin temel aktörleriyle sayısal açıdan aynı sıklete çıkmanız mümkün değilse, seçim sonrası, kriz dinamiklerinin koyverileceği döneme, elimizde "yalnızca oy cinsinden ölçülmüş bir siyasal etki belgesi"yle girmek iyi, tatminkâr, ilerletici bir durum olur mu? Yani sadece ve bu koca ülkede kısıtlı kalacağını önceden bildiğimiz bir oy artışı bir işe yarar mı?

Koskoca bir hayır!

Sol daha önceki oylarını sekiz-on katına bile çıkarsa, örgütlenmeyi sevmeyip sayan bir halkla durduğu yerde sayar!

Ama zaten, son söylediklerim gerçekçi olmayan bir fantezidir yalnızca. Solun oylarını artırması için örgütlenme alanını, tasavvurumuzun kutsal taht odasından çıkartıp, siyasal alanın ayrılmaz parçası haline getirmesi gerekmektedir.

Sol, yakın seçimlerde aldığı oyların bütün sahiplerine bire bir ulaşma imkânına fizik olarak sahiptir. Ve ancak bu kütleye fizik olarak ulaştığı, düpedüz dar ve teknik anlamıyla örgütsel bir tekniği uygulayıp, isim isim yazıp liste haline getirebildiği ölçüde, yani önceki oylarını siyasal çağrıya ek olarak seçime özgü bir örgütlenmeyle konsolide ettiği durumda, 29 Mart oylarını artırabilecektir.

Bu olmadan oy artışı beklemek yerine piyango bileti almak daha makul olur.

Türkiye'nin Mart sonrası konjonktürünü örgütlenmeyle siyaseti barıştırmış ve bu yolla toplumsal desteğini geliştirmiş olarak karşılamak ise, sınıf mücadelesinde yeni bir ufuk anlamına gelir.