Operasyon ve Mekanizma

Ergenekon dalgaları diye bir tabir vardı. Bir sonrakinde hangi rütbeye çıkılacağı, hangi meslek grubunun kadraja gireceği, sıranın muvazzaflara ne zaman geleceği tartışılır, toto oynanırdı. Şimdi KCK dalgalarımız var.

İlki bazı kesimleri vuruyordu, şimdiki başkalarını. Dışarda kalanlar içeri atılan rakiplerini açık veya örtük bir memnuniyet içinde izlerlerdi. Galiba bıyık altından gülme adeti halen devam ediyor.

Son dalgaya eşlik eden efsanelerden biri de Abdullah Öcalan'ın yüzlerce kişinin ölüm emrini verdiğini konu alıyor. Efsane üretimi bir psikolojik savaş enstrümanı. Hapisteki bir insanın ölüm emri verdiği iddiasından elde edilecek sonuç, adı geçen kişinin itibarsızlaştırılmasından ve tecritinden başka ne olabilir? Zaten sorguya çekilen avukatlara neden müvekkilleriyle görüştükleri soruluyormuş! Belli ki, siyasi iktidara hapse atmak yetmiyor.

Bu arada, açık diktatörlük koşullarında bile ayrıcalığı süren, korunaklı bir konum olan avukatlığın gördüğü muamele AKP rejiminin karakterini ortaya koyuyor olmalıdır.

Operasyonun özü ise AKP'nin belli başlı toplumsal muhalefet dinamiklerini bertaraf etmesidir.

Konu bu dinamiklerin “direnmeleri” değil. Tersine Ergenekon başlığı altına sokulan kesimlerin darbe yapmak üzere oldukları tezi de, bugünkü iddialar da saçmalık derecesindedir. Konumuz, AKP'nin, İkinci Cumhuriyet tanımının içinde ama iktidar cephesinin dışında önemli aktör istemiyor olmasıdır.

İki somut aktör CHP ile BDP, ya da kemalizm ve Kürt muhalefeti oluyor. AKP İkinci Cumhuriyetçi bir kemalizm türünü de, İkinci Cumhuriyetçi bir
Kürt muhalefetini de reddediyor.

Eski “Asker Partisi” de, Baykal CHP'si de birer direniş odağı değillerdi aslında. Ama Kılıçdaroğlu CHP'si büsbütün uyumlu olacağını ilan etmişti.

Fark etmiyor. AKP insafa gelmiyor.

Son olarak AKP, CHP'yi güçlü olduğunu zannettiği bir coğrafyada, genel başkanın memleketinde köşeye sıkıştırdı. Dersim tartışmasında CHP beş benzemezdir! Düşünün, tek bir siyasi parti içinde, bir, Dersim'de katliam yapıldığı iki, ama Atatürk'ün haberinin olmadığı üç, dünya yıkılsa Tunceli'nin CHP'den yana kalacağı dört, Atatürk'e uzanan el ve dillerin kırılması gerektiği beş, Dersim'de ne yapılması gerekiyorsa onun yapıldığı görüşleri var. Bir senteze ulaşması imkansız olan bu çeşniyi çözülmekten alakoyacak bir otorite de yok.

Yüzde ellinin bu sistemde bir parti için tavan oy oranı anlamına geldiği tezi, AKP-CHP ilişkisinde yanlışlanmaktadır. Düştüğü dipten çıkış yaşaması beklenen CHP kuyuya gömülüyor. Üstelik, tekrar ediyorum, bu parti iktidarın inşa ettiği yeni rejimi kabullendiğini her vesileyle göstermesine rağmen gerilemekte!

Daha doğrusu, CHP tam da yeni rejimi kabullendiğini gösterdiği için kaçınılmaz bir yıkım yoluna girmiştir.

Benzer bir mekanizma doğu penceresinden de gözlemleniyor.

12 Eylül 2010'da AKP Anayasasının özüne itirazı olmadığını “boykot”la gösteren ve sonrasında yeni Anayasa'nın yapıcıları, yani İkinci Cumhuriyetin kurucu unsurları arasında yer almak istediğini ilan eden BDP, bu konumlanışı nedeniyle hoşgörüye mazhar olmadı.

Daha doğrusu tam da yeni rejimi kabullenmeye hazır olduğunu söylediği için, ağır bir baskı dönemine girdi.

“Büyük O” ile Operasyonun mantığı şöyle:

Sıfır noktasında AKP'nin muhalifi, perspektifini uzlaşmanın tarafı olmak üstünden tanımlıyor. Müzakere masasına gidildiği sanılırken, AKP, beklentileri nedeniyle gardını indiren muhalifini biraz hırpalamak için hamle yapıyor. Muhalifimiz temel uzlaşma perspektifini terk etmeksizin mümkün olduğunca direnmeye çabalıyor. Dalganın geçmesini, müzakere masasının koridorun ucunda görülmesini umut ediyor. Arada bazı işaret fişekleri koridorun ucundaki umudu aydınlatıyor da, hani. Bir fişek Oslo'dan atılıyor, Kürt muhalefeti aydınlanıyor: “İki tarafın görüşmesi meşrulaştı.”

Kemalistlerin umudunu diriltmek içinse kapalı kapılar ardında, belgesiz, imzasız verilen sözler yetiyor. Kulaktan kulağa yayılıyor: “Tutuklu milletvekilleri sorunu çözülecek.” İki ay içinde bu duyumdan çıkan kürsü dayağı oluyor!

Mekanizma çalışmaya devam ediyor. Umutları dirilenler gardlarını yine indiriyorlar. AKP bu fırsatı, hırpaladığı muhalifinin kolunu kanadını kırmak için değerlendiriyor! Bu film yeni dalgalarla tekrar tekrar vizyona giriyor. Hapislik koşullarının gözden geçirilmesi sözü telaffuz edilirken, avukatlar da içeri atılıyor.

Uzlaşma perspektifi hiç çökmüyor. Ama hiç varılamayacak olan, gerçek üstü bir nihai noktaya dönüşüyor. Muhalefet, sanki hayatın manası uzlaşmaymış gibi, “varamasam da yolunda ölürüm” demeye geliyor.

Demek ki, İkinci Cumhuriyetle uzlaşma perspektifini sorgulamanın zamanı çoktan gelmiş de geçiyor!

AKP, ülkenin siyasal mücadeleler tablosunu, bu akıl yitimi çağında iki boyutlu bir düzleme indirmeyi de becerdi. Sanki siyaset düz bir çizginin üstünde yaşanıyor.

Bu çizginin ortasına AKP, iki tarafına da Kemalist ve Kürt muhalefetleri yerleştirilmiş. Merkez, uçlardan birine operasyon düzenlerken sırtını diğerine dönmekten hiç ürkmüyor. Biliyor ki, muhalefetlerden herbiri, diğerini kendine AKP'den daha uzak görüyor. Kemalistler bölücülük damgası yemek, Kürt muhalefeti de Ergenekoncu ilan edilmek yerine İkinci Cumhuriyetin merkezine yakın görünmeyi tercih ediyorlar. Dahası, öteki hırpalanırken beriki bıyık altından gülüyor.

Uzlaşmacı muhalefetlerin bölünmüşlük durumu iktidara enerji katıyor.

Kimse siyaset alanının asla iki boyutlu bir düzleme indirgenemeyeceğini görmüyor sanki. Siyaset sahnesine derinlik katan başka toplumsal dinamiklerin, kriz faktörünün, bölgesel çelişkilerin, sınıfsal mücadelelerin varlığı akıl edilmiyor!

Birinci Cumhuriyetin mezarına bayağı toprak atılmışken, muhalifler birbirleri arasındaki öldürücü mesafeyi korumayı tarih bilinci sanmaya devam ediyorlar.

Bu tabloyu değiştirmek için İkinci Cumhuriyet rejimiyle uzlaşmamayı ilke edinmek, eski döneme özgü konumlanışları veri almamak, siyasal mücadelenin başta sınıfsallıktan gelen çok boyutluluğunu gözetmek gerekiyor.

Ukalalık sayılmasın çok boyutluluğu kavrama ve politikasını zenginliğe yerleştirme yeteneği sosyalizme özgüdür. Bu nedenle de, AKP'nin operasyon mekanizmalarını tıkamak için memlekette önce solun güç biriktirmesi gerekir.