Olmayınca olmuyor

AKP Haziran’dan sonra yeni bir “Tayyip dengesi” tutturmuştu. Toplumun çatışmalara giderek alıştığı, bazı noktaların neredeyse yalnız kaldığı geri çekilme evresi iniş ve çıkışlarla Temmuz’da şekillenmişti artık.

Hükümet açısından sorun atlatılmamıştı, halk hareketi yeni formlar geliştirmek üzere bir geçiş dönemine girmişti yalnızca.

Erdoğan ise bunu, Kuzey Afrika turundan dönüşte geliştirdiği saldırı modelinin zaferi olarak gördü. Direndiğini ve karşı tarafı bitirdiğini, boşluk bırakmadan ezmeye devam etmek gerektiğini, ve tersinden, en küçük geri adımda ayağının altındaki zeminin kayıp gideceğini düşünüyor olmalıydı.

Saldırı taktiğine o denli güvendiler ki, Eylül ayında hareketin yeniden patlama olasılığını kendilerince bir fırsata çevirmeyi bile denediler. Halk hareketinin bütününü değil, bazı parçalarını provoke ettiler. En ateşli unsurlar en meşru olanlardan çıkmayacaktı doğal olarak. Parçalara ayrıldığında hareketin bütününün meşruiyetini yok edebileceklerdi...

Polis bastırmasının kıvam bulmasıyla birlikte, iş fiziki saldırıdan toplum mühendisliğine döndü. Böylece Kürt paketi AKP’nin geri adımı değil, sultanın ihsanı olarak yeniden açılabilirdi. Türkiye sakin, olağan ve her şeyden önemlisi sağ tabanın son derece konsolide edildiği, kin dolduğu bir seçim ortamına girebilirdi. Normal durum sağın solu göstere göstere ezdiği bir durum olacaktı.

Açık konuşalım, Meclis’in üç muhalefet partisi de Tayyip dengesini veri almışlardır. Ya da, “AKP’li bir normalizasyon yaşanabilir mi” sorusuna hep birlikte olumlu yanıt vermişlerdir. Yanıldılar.

Daha geriye gitmeyelim toplum mühendisliğinin son üç örneği, 29 Ekim’in cumhuriyet değil Marmaray olarak kayıtlara geçirilmesi, Meclis’te türban ve öğrenci evleri meselesi...

Olmadığını rahatlıkla ve kesinlikle söyleyebiliriz.

Halk hareketi hep olduğu gibi örgütsüz ve dağınık. Haziran’daki biçim geri gelmiyor. Meclis 2013 patlamasının bir istisna olarak kalmasından, AKP’li bir denge durumuna dönülmesinden yana olduğunu belli ediyor. AKP çok sistematik bir stratejiyle yola devam ediyor...

Ama olmayınca olmuyor.

29 Ekim hangi perspektifle olursa olsun cumhuriyet konseptiyle ilişkilenen muhalefet gösterileriyle yaşandı. Marmaray bir rezalete dönüştü. Yandaş medyayı Gezi eylemleri sırasındaki gibi boşa düşüren bir rezalet.

Türbanlı vekil adımı Pavey’in liberal-sosyal demokrat pozisyonu karşısında bile dağıldı. Küfrettiler, hareket ettiler, tehdit ettiler. Ama kendilerini haklı gösteremediler.

Gençliğe ve kadınlara yönelik saldırı da bir saçmalığa dönüştü. AKP içindeki çatlaklar yeniden açığa çıktı. AKP’li bir normalizasyonun yaşanamayacağını, barışçı bir statükonun mümkün olmayacağını iddia edenler haklı çıkıyor.

Tayyip dengesinin kurulamayacağı Ekim sonu-Kasım başı itibariyle kesinleşmiştir, bana sorarsanız.

Şimdi bunun bazı ara sonuçları olmak durumundadır.

CHP merkezinin Sarıgül’ün adaylığı hamlesi normalizasyonun ana muhalefetteki karşılığıydı. Hatta muhtemel başkan adayı üç güllü (Gülen-Gül-Sarıgül) bir modelin parçası bile olabilirdi. Erdoğan’ı feda edip İkinci Cumhuriyeti sürdürme formülü. Şimdi Tayyip dengesinin sarsılmasından, tutmamasından CHP merkezinin ve Sarıgül’ün de canı çok sıkılmış olmalı.

Türbanı kadın özgürlüğü olarak alkışlayanlar AKP ile Anayasa veya Kürt reformu yapacaklarını sanıyorlardı herhalde. Meğer Meclisteki türban ile öğrenci evlerine baskın bir ve aynı şeymiş!

Tayyip dengesi dağılırken başkaları da sarsılıyor. Halk hareketinin daha gelişkin bir evreye yükselmesinin zamanı geliyor.