Öcalan'ın sekretaryası

Veya milliyetçi bir AKP eleştirisi var mı, olabilir mi?

Anlaşılan şimdi de kamuoyuna Öcalan'ın sekretaryasını tartıştıracaklar. AKP'nin milliyetçi karşıtları var ya; onlar bu tür şeylere bayılıyorlar. “Makam arabası da verin bari” diye dalga geçmiş biri...

Öcalan'ın hapiste olduğunu hatırlatalım ve hapisteki bir kişi hakkında böyle bir “şaka”nın insani olmadığını söyleyip geçelim. Ayıptır!

Bu tür demagojik “eleştiriler”se AKP karşıtlığıyla alakasız. Çünkü eleştiri dediğiniz şeyin politikayla ilgisi olması gerekir.

Milliyetçi demagoji AKP'nin Kürt politikasının temelleriyle hesaplaşabiliyor mu? Örneğin Türkler ve Kürtler ve diğer halkların birliktelik zeminine İslam kardeşliğinin yerleştirilmesine nasıl itiraz ediyorlar, dersiniz? Bilemiyoruz yanıtını, çünkü çoğunlukla bir birliktelik zemini tartışmasına bile sıra gelmeden, en demokratiğinden “Kürtlere de biraz hoşgörü” diyebiliyorlar.

Bu kez bin kere ayıp oluyor! Konu hoşgörüyü çoktan geçti. Anadilde eğitimi, kültür, sanat ve eğitim politikalarıyla farklı anadillerin gelişimine devletin önayak olmasını ve başka öğeleri kapsadı bile.

Yanlış anlaşılmasın, yalnızca Kürtlerin benzeri talepleri yükseltmesi ve dünya konjonktürünün kimliklerin serpilmesine elverişli olması nedeniyle de yaşanmadı bu gelişim. Kusura bakmayın, bir kez daha tüm anadillere özgürlüğün bir komünist icadı olduğunu hatırlamak zorundayız. İcat eden Sovyet sosyalizmidir!

Konumuza dönersek; milliyetçi eleştiri AB'nin yerel yönetimler perspektifine ne diyor, mesela? “Kürtler yönetmesin” mi? Ama bu saçma. Çünkü yerel yönetimlerde, tanım gereği yerellikten insanların sorumluluk alması doğal ve normaldir. Ne anadil kullanımı ne yerel yönetimlerde yerel kişilerin ağır basmasından bölücülük çıkmaz... AB ve yerel yönetim meselesinin özü sermayedir. Sermayenin ulusal hukuk, sınır, kural, kısıt tanımadan piyasanın kılcal damarlarına kadar sızabilmesidir. Yerel kimliklere özgürlük bu yağma operasyonunun sosu, makyajı. Makyaja arkaik birtakım tepkiler ver, işin özüne sıra gelince gıkını çıkartma... Böyle AKP eleştirisi mi olur!

Bunların bölgeyle ilgili kaygılarıysa AKP'ninkiyle bire bir aynıdır. Davutoğlu politikası PYD-PKK çizgisini Esat'a ittirmeye çalışıyordu. Emperyalizmin baş müttefikliğini Sünni Türkiye alsın, Kürt siyasetleri ve Suriye Baas'ı ve İran Şiası zayıflığa ve izole olmaya mahkum edilsinler.

Kimden izole olmaya? Elbette ABD, AB ve NATO'dan. Milliyetçi AKP karşıtlığının bu politikadan temelde bir farkı var mı?

Haksızlık etmeyelim. Eski bir MGK Genel Sekreteri zamanında NATO'dan çıkmayı tartışmaya açmıştı. Bu “densiz” ve spekülatif çıkışa yanıt Ergenekon oldu.

CHP de 2003'te 1 Mart tezkeresine ciddi ciddi karşı çıktı. Gerçi tezkerenin geçmemesine ihtimal vermedikleri için rahatça anti-emperyalisti oynamışlardı, ama cezayı aldılar ve muhtemelen o gün ABD'de birileri eski CHP'yi bitirmeye ve bir “İkinci Cumhuriyet” CHP'si oluşumunun önünü açmaya kesin karar verdiler. Bu kadar...

Kürt politikasının milliyetçi eleştirmenleri, hükümetin, müzakere masasını siper edip Roboski'de, Kobanê'de ve başka yerlerde bildiğini okumasından hiç şikayet etmezler. Oysa bu sakil Amerikancı sahte barış sürecinin ayrılmaz bir ögesi kandır.

Bize gelince... solun ulusal sorun politikası sağlam. Halkların tüm kültürel taleplerinin ikirciksiz biçimde karşılanması solda tartışılamaz bile. O beğenmedikleri, yeterince özgürlükçü bulmadıkları reel sosyalizmin kazanımıdır bu. Yani bizim.

Solun ulusal sorun politikasının ulusal kimliği de, aidiyeti de olmaz. Sol sorunlara aynı anda Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Arap olarak ve aynı anlama gelmek üzere herhangi bir ulusal kimliğin merceğini kullanmaksızın yaklaşır. Solun kıskançlıkla gözeteceği çıkarlar, işçi sınıfının ve sosyalist devrimin, özgür geleceğimizin çıkarlarıdır ve işçi sınıfı çok milliyetlidir.

Sol sömürüye ve sömürü düzeni kapitalizmin ayrılmaz formu olarak emperyalizme karşıtlığı her konunun birinci satırına yazar...

Söz Öcalan'a geldiğindeyse, dilimizi hiç korkak alıştırmayız. Öcalan '99'da hapse konduğunda biz dedik; İsrail-Amerikan ortak yapımı diye manşet atmaktan korkmadık. O ara Kürt siyasetçi ve sözcüleri için mutlak bir belirsizlik ortalığı kaplamıştı. Sosyalist İktidar Partisi, yani dönemin Komünist Partisi idam cezasının kaldırılması talebini ileri sürdü. Bunların öncesinde de sonrasında da siyasi suçlar için affı bir pazarlık değil ilke konusu saydık. Bugünse milyonlarca kişiyi temsil ehliyetini sürdüren bir siyasetçinin hapis koşullarında bile olsa dilediğini okuma, yazma, tartışma, iletişim olanaklarına sahip olmasını ve yardımcılarıyla çalışabilmesini doğal sayarız.

Milliyetçiler bir buna laf ediyorlar işte. Makam arabası da verseymişler... MİT yıllardır orada; yeni mi aklınıza geldi!