Neden şimdi?

Aydemir Güler'in “Neden şimdi?” başlıklı yazısı 15 Şubat 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Fransız Komünist Partisi üye kartlarından orak çekiçi çıkarttı. Yerine AB’nin yıldızlarının bir kısmının bir büyük yıldızla örtüldüğü Avrupa Sol Partisi’nin amblemi geldi.

Sol Parti’nin komünizm içi bir kaynağı aranacaksa kırk yıl öncenin Euro-komünizmine dönmek gerek. Ancak bu bile kırk yıl önceki aranışına haksızlık olur. Avrupa komünizmi devrimci olmasa da bir arayıştı. 1789’dan gelen dalga geri çekilmişti ve komünistlerin yeni bir stratejiye ihtiyaçları vardı.

Bu ihtiyacın devrim perspektifini terkederek karşılanması gerekmezdi tabii. Nasıl olabileceği yolunda bir kurgunun yeri burası değil.

Devrim dalgası 1917 zirvesinden sonra İspanya’da son buldu. II. Dünya Savaşı’nın bitiminde Doğu Avrupa sosyalizm yoluna girerken, Batı için kapitalist statüko sineye çekilmişti. Batı emekçisi ve solcusu bunu hak etmiyordu bana sorarsanız. Ama bu bir veri halini aldı. Devrimci mücadelenin cephesi emperyalistler tarafından Avrupa’da kurgulanırken geleneksel sol aynı coğrafyadan umut kesmiş, burada savunmaya çekilip Üçüncü Dünya’ya açıldı.

Aynı tarih diliminde kapitalizm büyüme evresine girmiş, emperyalizmin yeni öncüsü ABD Avrupa’yı stabilize etmeye koyulmuştu. 1945 sonrası Batı, bir Soğuk Savaş demonstrasyonudur. Kendi kitaplarına demokrasi ve özgürlük diye kaydettikleri çeyrek yüzyıl, kontrollü biçimde sınıf mücadelelerinin denetim altına alındığı, gerici ideolojilerin yardıma çağrıldığı, nazizm ve faşizmin kadrolarının gizli servislerde mesaiye başlatıldığı, silahlanmanın son gaz sürdürüldüğü son derece sakil bir süreç oldu.

Dönemin demokratik hakları, sosyalizmin itibarıyla ve işçi sınıfının mücadesiyle doğrudan bağlantılıdır. İkinci Savaş’tan Sovyetler’in yıkılmasına kadar süren “demokrasi”nin kapitalizmin “doğal” ürünü olduğu yalandır.

Bu koşullarda Avrupa’nın geleneksel, kitlesel ama devrimci hamleye yatkın olmayan komünist partilerinin statükoyu hamlesiz bir stratejiyle dönüştürme seçeneğine yönelmelerini onaylamam mümkün değilse de, anlayabiliyorum. Sovyet sonrasında demoralizasyonu da...

Bugün ise kriz koşullarında anlayacak bir şey yok!

Krizle çöken, sağıyla soluyla liberalizmdir.

Çöken, kapitalizmin rasyonellik ve verimlilik tezidir.

Çöken, Soğuk Savaş’ın tüm kurgusudur: Komünizm devre dışı kaldıktan sonra kapitalizm ne refah ne özgürlük getirmiş, insanlığı yerin dibine sokmuştur.

Avrupa’da çöken aynı zamanda AB’nin kendisidir. Uygarlık projesi diye takdim edilen AB kriz, yoksulluk, göçmen işçi cehennemine döndü. Savaş Yugoslavya’yla birlikte Kıta’nın içine sokuldu. AB iddialı, genişleyen bir kurum olmaktan çıktı, sermayenin hem saldırgan hem de kendini korumaya çalışan bir uluslararası örgütü olarak çıplaklaştı.

Bu tarihsel dönemeçte toplanan bir komünist parti kongresinde, hele söz konusu partinin ülkesi daha yeni başka bir kıtaya askeri saldırıda bulunmuş ise, antiemperyalizm esmeliydi.

Emekçilerin ekonomik kazanımlarını koruma mücadeleleri nasıl siyasi iktidar mücadelesine bağlanır sorusu tartışılmalıydı.

Avrupa’ya devrimin yıldızlarının geri dönmesinin olanakları ele alınmalıydı.

FKP ise, tam anlamıyla durduk yerde AB’nin çöken itibarını restore etmeye omuz vermiş oluyor. Soldan sağa kaymak için en az gerekçe bulunabilecek bir ortamda, FKP topu topu son iki üç yılda bir toparlanma getiren Euro-komünist taktiklerin peşine takılmıştır.

Bu toparlanmanın reformist taktikler sayesinde mi, yoksa krizin maddi sonucu mu olduğu sorusunun yanıtı, bana sorarsanız açıktır. Açılalım, olanakları değerlendirelim diye sağa kayanların başına birtakım felaketlerin gelmesi için çok uzun süre bekleyeceğimizi zannetmiyorum.