Ne okuyacağını şaşırmak veya referans dedikleri

Solda okuma oranının yüksekliği göreli bir durum. Nüfusun büyük kesiminin televizyonla idare ettiği, orta sınıfın internete “baktığı”, kalabalık bir bölmenin “kitap=Kuran” modunda yaşadığı yerde, sol gece gündüz elde kitap varmış gibi görünür.

Görelilik önemli, ama yetmez. Bedri Rahmi’nin dediği gibi “…otobüsü kaçırmış bir milletin” çocuklarının “en azından üç dilde canımın içi demesini” ve yine en az üç dilde “insanın insanı sömürmesi rezilliğin dik alası demesini” becermeleri gerekir. Görelilik değil mutlaklık gerek bize.  

Lakin şairin “en az üç” diye üst sınırını açık bıraktığı dil veya bilginin otobüs peşinde koşarken toza boğulup berhava olması da mümkündür. Türkiye solcusunun başına gelen bu mudur?

Ne okusun solcu? Medine Vesikasını eskiden Ali Bulaç satıyordu, biz de takmıyorduk. Şimdi HDP standına çıktı. Türkiye’den kendisi az geçmiş olsa da Bookchin benzeri anarko-ekolojistler, olsun da Birikim raflarından temin edilebilirdi önceleri. Anlaşılan, yükselen halk hareketindeki harcı (!) sayesinde Bookchin, bırakın solcuları, halka inecek. Zaten uzun zamandır Öcalan’ın insanlık tarihi tezleri tavsiye ediliyordu solcuya…

Neyse ki bitmiyor; Komünist Manifesto’su var solcunun. Kriz falan olduğunda, Kapital, tuğla kalınlığındaki ürkütücülüğüyle o incecik Manifesto’nun yanına ilişir. İyi bari… Ama bunlar referanslarımızdan herhangi biri, eşitlerden biri derecesine indirilip değersizleştiriliyor. Yok öyle yağma!

Bu arada defalarca faşist ilan edilip listeden silinen Nutuk’un toplumsal uzlaşma ve hoşgörü nedeniyle hatırlanacağı görülüyor. Zaten uzlaşma kitapları raflara sığmıyordu! Ne de olsa, sivil toplumun daha çok gelişmesi lazım diyen bir “sol referans” fikir var piyasada. Sahi, tarih sınıf mücadelesi midir, uzlaşma kültürü mü?

Sorun okumakta, çok okumakta ve hatta mümkün olduğunca çeşitli okumakta değil. Keşke benim de  kapitalizme kaç kez eklemlendiğini artık sayamaz olduğum ekolojist-anarşist şeyleri okumaya zamanım, birilerinin tarih aforizmalarını incelemeye sabrım olsaydı. Okumaktan zarar gelmez ve öğrenmenin yaşı yoktur. Sabır ayrı konu. Benim zaafım deyip geçeyim… Çünkü konumuz bu değil.

Okumak bir politik yönelimse eğer, ki öyle, o halde kritik meselemiz “referanslarımız” olmalıdır. Peki Kürt hareketinin, ki madem solculuk genel olarak onun peşindedir, “referans” derken kastı nedir? Yoksa artık Saidi Nursi zamanı mıdır?

Biz, örneğin, laiklik de laiklik diyoruz ve hem Kürt hareketinin hem CHP’nin imam merakını eleştiriyoruz ya; eleştirilerimize verilecek yanıtları önceden biliyoruz:

Kürt hareketi marksist olmak zorunda mı, o bir ulusal hareket. At gözlüklerini bırakalım arkadaş; elbette dini de incelemek gerek. Sol zaten ona buna tepeden bakmaktan kaybetmedi mi hep? Hoşgörüyle yaklaşmalı, empati kurmalı; Kürt tabanı dindar. Sol zaten halkın dini duygularına nasıl yaklaşacağını hiç bilememiş ve başımıza ne geldiyse bundan…

Üzülüyorum. Papağan gibi bunları tekrarlayanların sadece ne okuyacağını karıştırmadıklarını, hayatın anlamını yitirmelerine ramak kaldığını görüyorum. Türkiye’de çeşitli yaşlardan bir solcu kuşağı kendini likide ediyor. Yok oluyorlar. Referanssız kalan veya referanslarını solun dışından derleyen sol yok olur…

O kadar ki, ne zaman Kılıçdaroğlu türbancılık veya Demirtaş Nursicilik yapsa ve ben o haberleri sosyal medyada paylaşsam, küfür yiyorum bu yok olmakta olan “kuşak”tan. Komik olan, çoğunun da bizi bir diğerine doğru ittirmesi, CHP’lilerin Kürtçülükle, HDP’lilerin Kemalistlikle suçlaması oluyor. Oysa aynı dakikalarda memlekette bir sürü yazar çizer “büyük koalisyon”dan bahsediyor! Büyük koalisyona CHP’liler MHP’yi, HDP’liler de AKP’yi çekiştirsin ve hepsi bize küfretsin. Ne okumuş bunlar en son? Referans ne demekti?

Zaman zaman çok mu yukardan bakıyoruz diyenler oluyor. Çok mu ağır oldu eleştirimiz veya etkide bulunamayacak kadar sert mi kaçtı acaba?

Kusura bakmayın, Medine Vesikası zırvalığından sonra, herkesi, Kürt siyasetinden ve dincilik konusunda ondan aşağı kalmayan CHP’den gelecek mesajlara “tepeden bakmaya” çağırıyorum. Asaf (Güven Aksel) çok bile yazmış Medine hakkında! http://haber.sol.org.tr/yazarlar/asaf-guven-aksel/medine-sozlesmesiyle-m...

Ah şu ne okuyacağını şaşıran solcular! Çok radikaller ya, beğenmedikleri yirminci yüzyıl sosyalizminin yerine yedinci yüzyılda kalmış bir tacir belgesini koyacaklar bu gidişle. Biz siyasetten anlamayan ütopikleriz ve onlar hayatı değiştiriyorlar ya, Arınç’ın sağına geçmekte bir sakınca görmüyorlar. Hiç utanmıyorlar!

Bunlara yapacak bir şey yok. Derdimiz gemiyi terkedenler değil, gelmesi kaçınılmaz olanlarla ilgili. Sömürü ve yağma düzeni sürdükçe ve düzen içi muhalefet düzeni eleştirmekten bucak bucak kaçtıkça, referanslar ve kafalar karıştıkça, Türkiye toprağı her sabah oluk oluk solculuk üretecektir. Bu solculuk uzlaşmacılığa, dinciliğe, referanssızlığa, emperyalist yandaşlığına, kapitalizm tashihçiliğine tepeden bakmalı, topunu aşağılamalıdır. Türkiye’de solcu, sapmalardan kurtularak ayakları üstüne dikilir. Kaçırılanları yeniden veya sıfırdan yakalamasını biliriz biz. Yeter ki referanslarımız sağlam olsun.