Mitingden önce mitingden sonra

6-7 Eylül’ün acılı insanlarına

4 Eylül 2016’dan önce, tabii 15 Temmuz’dan bu yana, Türkiye’de üç tip miting yapıldı. Demokrasi nöbeti adıyla önce militan şeriatçı önderlik altında başlayıp sonra bir nebze yumuşatılan, ama Fethullah bağlantıları hakkında çok laf dönen ve kendilerini temize çekmek için Tayyip’ten daha Tayyipçi kesilen CHP’li belediye başkanlarının ötesine geçemeyen AKP eylemleri. Aralarında çok sayıda miting denebilecek kitlesel gösteri vardı bunların.

İkincisi CHP’nin Taksim ve diğer mitingleridir. İnsanlar yalnızca Gülen darbesini değil, onun hem kan hem düşman kardeşi AKP’yi de protesto etme umuduyla gittiler. En azından kırık döndüler.

Yenikapı bu iki kategorinin kırmasıdır. Ağırlık ortalamasının AKP’ye kayması kaçınılmazdı ve öyle oldu.

Üçüncü tip mitingleri HDP yaptı. En son arkadan STK’ları itti ve Bakırköy mitingi düzenlendi. Arkadan itme veya arkasına saklanma mevzusu bu yazının konusu değil. Ama artık bu işin tadı o kadar kaçtı, etkisi o kadar dibe vurdu ki, değinmeden geçemiyorum. Kürt hareketi, hem Türkiye sosyalist ve devrimci hareketini, hem de geleneksel olarak onun etkisi altındaki demokratik kitle örgütlerini kendine bağlı bir şube haline getirdiği ölçüde tasfiye etmiş oldu. Bunun farkında olmayabileceğini, dolayımlı organizasyonlar deneyerek gösteriyorlar. Neyse; önemli olan sayısını bilmediğim bir dizi mitingde verilen ana mesajdır: “Bu nasıl milli mutabakat ki, HDP’yi dışta bırakıyor!”

Giderek CHP’nin de AKP karşısında eleştirel bir tutum aldığına tanık olduk. Bu eleştirinin özü “darbeye karşı birlikteyiz, ama neden böyle yapıyorsunuz” serzenişi olarak kendini gösteriyor. Kuşkusuz yer yer gayet sert bir dile bürünebiliyor.

HDP’nin dışlanma şikayetinin ötesine -başka bir zeminde- geçmek durumunda olduğunu da eklemeliyim. Suriye’de Kürt hareketine silah çeken bir siyasi iktidar altında ve Türkiye’de dökülen kanın arttığı bir konjonktürde orada durulamazdı… Ama HDP ilkesel olarak milli mutabakatçıdır.

Siyaset 15 Temmuz-4 Eylül döneminde pozitif bir kavram olarak milli mutakabat etrafında yapılandı. Şimdi yeni bir ağırlık merkezi tanımlanabilecektir. Buna göre, gün baş tehdide karşı suçun bazı ortaklarıyla barışmanın, geçmişe sünger çekmenin değil, hesaplaşmanın günüdür! Milli mutabakatın gerçekleşmemiş olması değildir eleştirimiz. Milli mutabakatın düzgününü istemiyoruz. Biz halkın sınıfsal hesaplaşmasını örgütleyeceğiz.

4 Eylül’den önce korku da bir barikat haline gelmişti. Türkiye ilericiliği bombalarla, darbeyle, savaşla, ve bir sürü laf kalabalığı ve tehditle korkutulmuş, eylem gücü kırılmıştı. İlericilere yalnızca ilerici olduklarını belli etmedikleri ölçüde alan açılacaktı! Kartal’da bu iş bitmiştir.

***

Bugünden bakıldığında 6-7 Eylül olayları ne büyük zırvalıktır! Türkiye egemen güçleri dünya dengelerine bakarak yazdıkları ve ciddi bir servet birikiminin basbayağı sopa zoruyla, döve, yaka, öldüre gayrimüslimlerden çalınıp Türk burjuvazisine aktarılmasına yarayan, yoksul emekçi insanları milliyetçi yalanlarla ve tabii ki üç beş kuruş rüşvetle alet ettikleri bir kıyım örgütlemişlerdi. Yıllar sonra Türkiye’nin çok daha derin bir karanlığa sürüklenmesine ön ayak olan bir zalim, kapkara cehaletini 1955’de hangi partinin hükümet olduğunu bilmediğini dışa vurarak gösterecekti.

Yarın bakıldığında 2016 yazı ne büyük zırvalık olarak okunacaktır! Türkiye’nin zor ve karanlık günlerden geçtiği doğrudur. Ama ışığa gündüz vakti mi ihtiyaç duyulur? Kartal’da bir fener yakılmıştır.

Türkiye dinci faşistlerin dinci faşistleri tepelediği ve geri kalan herkesin buna göre mevzilendiği bir deli saçması gündeme fit olmaz. Türkiye bu fotoğrafa sığmaz. 4 Eylül buradan çıkışı sağlamış değildir belki, ama bir işaret fişeği olmanın da çok ötesindedir.

Aydınlatmak için çok yetersiz, önündeki koridor koskoca bir dünyaya açılan bir fener! Kartal meydanı, bilen bilir, nedir ki Taksim’in, Yenikapı’nın yanında. Dolayısıyla meselemiz bu değil. 4 Eylül çağrıcılarının ilan ettikleri yeni mücadele alanı açılmış, hak ettiği milyonlara ulaşmış da değil. Ama gerçekler bizden yanadır ve bütün bunların mümkün olduğu görülmüştür. Şimdi biraz daha güç biriktirmek, yürümek, yürürken özenle düşünmek, değen dirseklerden kol kola girmeye geçmek, birlikte düşünmek, örgütlenmek gerekiyor. “Bu memleket adam olmaz” lafı, “abi bunlar çok kalabalık, çok güçlü” karamsarlığı Kartal’ın öncesinde kalmalıdır.