Milli sıkıntı

Hakikaten sıktınız!

AKP’ye söylüyorum…

Geçenlerde Afrin’e götürülmeye hazır olduklarını ilan edenlerin Erdoğan’ı kandırdıklarını, ve Erdoğan’ın da kandırsınlar diye bunları beslediğini söylemiştim. Bu ara, Binali Yıldırım, Reis’in üçüncü sınıf adamlarından biri olarak, beklenmedik bir iş kotardı ve rol çaldı. Benzer bir sloganla Afrin’e gitme arzularını beyan edenlere “çıkışta buluşalım” dedi. Tabii ki sırıtarak.

Bu savaş bizim savaşımız değil. Bu savaş halkın savaşı değil. Bu savaş Türkiye’nin savaşı değil… Buraya kadarı, bugün ülkemizde nafile yasaklanmaya çalışılan barış talebinin parçası. İyi de, anlaşılan AKP de “bu savaş bizim değil” diye düşünüyor ve dalga geçiyor. Siyasi iktidar temsilcilerinin göstere göstere kendilerini dışında tuttukları bir savaş olabilir mi? Burjuva milliyetçiliği halk kitlelerini egemenlerle ortak çıkarlara sahip olduklarına ve hatta bu çıkarlar için ölüme bile gidileceğine ikna eder.

Binali Yıldırım sırıtıyor. Alenen dalga geçiyor. Açıkça bu savaş, diyor, benim değil. Beni dinleyen AKP’lilerin de değil.

Bu tablo çıplaktır. Burjuva milliyetçiliği bu çıplaklığın süslü püslü kostümlerle örtülmesidir. Tabloyu çıplak bırakmak aptallıktır. Herhangi bir halk, kendisine aptal gibi davranılmasını bağışlamaz. Halk çok akıllı olduğu için değil; lüzumsuz bir popülizm yapmayalım. Çok daha basit bir nedeni olur, insanların aptal yerine konmayı sineye çekmemelerinin. Ölümü, ölümü göze almayı sıradan insanlar bilir ve hissederler. Sıradan insanlar ölümle alay etmez.

Sıktınız artık!

Cumhuriyet Halk Partisi’nin sözcü ve yöneticilerine söylüyorum…

AKP’nin böyle davrandığı Afrin konusunda düzenin boşluğunu doldurmak, kitleleri AKP önderliğinde bir milli harekata inanmaya çağırmak sizin işiniz mi? Anlaşılan CHP bu soruya evet diyor. Ama o halde CHP’nin temsil ettiği alternatif “AKP’nin iyisi” olmanın ötesine geçer mi? İkide bir CHP içinde solculardan heyecanlanan her kimse; bu sorum hepsine, hepinize.

AKP’ye dönüyorum… Belli ki, şimdi anti-Amerikan şov yapıyoruz, diye karar almışsınız. Talimat da her yere gitmiş. Yine de merak ediyorum, kim ABD Büyükelçiliğinin sokağına Zeytin Dalı adını koymayı akıl etti. O kimse ve önerisini kimler onayladıysa, yaptıkları yatılı okul yatakhanesinde olsa, ergen şakası der geçilirdi.

Bu saçmalığı duyunca milliyetçilikten koltukları kabaran bir tabanları varsa, şimdi Türkiye ilericilerine söylüyorum, bunlardan korkmayın! Tüm bir toplumu kuş uçuyor diye kandıracağını sananların, daha uçan bir şey gösterilmeden davalarını bırakıp kaçacaklarına emin olunuz!

Mücadele etmek için enerji gerekir. Enerji umutsuzluktan çıkmaz. Enerji çıkış ışığını görerek elde edilir. O ışığa ulaşabileceğine, o ışığı büyütebileceğine inanması gerekir mücadele edenlerin… Bunlar herhangi bir şeye inanmıyorlar. Milleti aptal yerine koyan aptallardan korkmuyoruz.

Ama korkmamak için çıkış ışığını görebilmek gerek. Türkiye ilericilerinin önemli bir bölümü göremiyor, enerjisiz kalıyor ve korkuyor.

Belli ki, yobaz takımı herkesi ve kendilerini korkutup durdukları, her işe karıştırdıkları tanrılarına da inanmıyorlar. Öyle olsa servis aracında unutulup ölen bir çocuk için “Allah’ın takdiri” diyecek bir avukat çıkmazdı. AKP’li olduğu besbelli olan bu türün insanları, neredeyse çoluğa, çocuğa, engellilere, evcil hayvanlara tecavüz eden sapıkların, dinin emrini yerine getirdiğini söyleyecekler.

Gerçek İslam bu değil, demeyeceğim. Toplumsal ve siyasal bir kurum olarak örgütlenen dinin, hangi din olduğundan bağımsız olarak gündelik yaşamı insanlıktan çıkartmasının bir kural olduğunu söyleyeceğim!

Bakın bizim hoca takımının yanında çok temiz kaldığı kesin olan ama sicili yolsuzluk ve ahlaksızlık dolu olan Katolik Kilisesine… Papa kalkmış, cennet cehennem yoktur demeye işi vardırıp, kilisenin üstüne çöken insanlıktan çıkma tortusunu temizlemeye uğraşıyor. Normali budur. Bizimkilerse üstüne üstüne gidiyorlar.

Sıktılar ve süpürülmelerini kolaylaştırıyorlar.

Erdoğan’ı sokak adının kesmeyeceğini anlıyoruz. Anlaşılan, “Şöyle, diyorlar Sarayda oturmuş veya bir uçağın merdivenlerinde, küçük çaplı bir çatışma çıkartsak Amerikalılarla da, milletin ağzı açık kalsa…” ABD ile kavgaya girmiş yiğidin önünde secdeye varılacağını sanıyorlar. Çavuşoğlu’nun Tillerson’a böyle bir şey çatlattığını duyarsak hiç şaşırmam! Oysa aldıkları riski yükselttikçe soru sadeleşiyor: Bunları emperyalistler mi götürecek, halk mı götürecek?

Sanıyorlar ki, halk herhangi bir şeyi beceremez ve yine halk mevzu bahis olanın vatan olduğu söylendiğinde bunların arkasında asker olur! Yanılıyorlar. Ne din ne millet demagojisi… Bunları bile yapamıyorlar.

Aynı sade soru bizim de önümüzdedir. Daha doğrusu bu soru aslında bizim sorumuzdur. Miadını dolduran bu güruhu kim götürecek?

Bu “anlık” değil, tarihsel bir sorudur. Bugünkü güç dengesinden hareketle değil, sayısız faktörle birlikte yanıtlanır ancak. O halde hazırlanmak gerekir.

Bugünlerde onlarca toplantı, onlarca yeni bina, yüzlerce yeni komünistle buluşma… Biz işte o hazırlıkla uğraşmaktayız.

Çok sıkıldık. Sıkıldığımızdan çok daha fazla hazırlıklı hale gelmeliyiz.