Metodoloji olarak sosyalist devrim

DİSK Kongresini takiben geçen hafta yazdığım Sendikaların Rotası yazısında açtığım kapıdan devam edip biraz yol almak istiyorum.

O yazıda AKP iktidarının sendikalara yönelik saldırısına olanak veren faktörlerden birinin de, içinde bulunduğumuz dönemde “iş yaşamında demokratikleşme beklentisi” olduğunu not etmiştim. Dünya krizinin Türkiye işçi sınıfını ağır biçimde vuracağının alenen görüldüğü günlerde kulaklarımla duydum: “AKP noter şartı ve baraj gibi Avrupa'ya aykırı uygulamaları kaldırmak zorundaydı ve bu krizin etkileriyle çakıştığında her şey değişecekti. Hatta DİSK'in 1967-70 dönemi geri dönüyordu.”

Kulağa fena gelmiyor doğrusu... Hem örgütlenme imkanlarına işaret ediyor, hem umut veriyor. Hele bunlardan yoksun geçen onca yıldan sonra!

Ama yanlış.

Dünya krizi yoksullaşma yaratır yoksullaşma işçi yükselişi yaratmak zorunda değildir. Bugün Yunanistan'da işçi sınıfı mücadelesinin bir iki kritik eksiğini yakalasa, “demokratik Avrupa”nın faşizmi yeğleyeceği açıktır. Her yerde emeklilik yaşı yükseltilmeye, ücretler baskılanmaya çalışılırken, AKP'nin çalışma yaşamıyla ilgili olarak kendinden önceki hükümetlerin demagojisini sürdürmüş olmasını önemsemekten örgütlenme mücadelesi ve umut değil, boş hayal çıkardı ancak. Öyle de oldu.

Burada kuşkusuz somut durumla ilgili değerlendirmeler önemlidir. Ancak somutta yanlışa meyletme olasılığının, yöntemsel olarak azaltılması mümkündür.

Karşımızdaki sorun belli bir konudaki hatadan ibaret değil, bir metodoloji olarak uzlaşmacılık. O halde bunun karşısına bir metodoloji olarak sınıf uzlaşmazlığı çıkartılmalı.

Bir diğer örnek: kimi sol çevrelerin Kürt sorununda AKP'li dönemden çözüm beklentisine girmeleri. Egemen çevreler de boş durmadılar raporlar yayınlandı, kulaklara Öcalan'ın statüsünün değiştirileceği fısıldandı, seçimden veya başka bir momentten sonra “kesin” adım atılacağı konuşuldu... O arada, yitirilen “şey”in insan yaşamı ve halkların kardeşliğiydi, ama ne gam!

Kısa süre önce Sosyalistlerin Meclisi'nde ele almıştık 2000'lerde Kürt statüsünün değişmesi özgürleşme süreçlerinin bir parçası olarak gündeme gelmiyordu. Kürt dinamiği Ortadoğu'da emperyalist dengelerin daha gerici bir içerikte yeniden kurulmasına uyumlu kılınmak isteniyordu. Solda umudu buradan türetmek yanlıştı.

Ama yalnızca bir somut değerlendirme hatası da değildi bu. Öyle ki, söz konusu çevreler zaman zaman çözüm umuduyla savaş karamsarlığı arasında gidip geldiler. Bu savrulmalar sadece konuyla ilgili olarak değil, yöntemsel olarak da hata yapıldığının işaretidir.

Şimdi de şu son tarikat-hükümet çatışmasında egemenler arası strateji kavgası arayanlar ve “bize daha yakın” stratejinin sahiplerine yanaşma eğilimleri kesinlikle çıkacaktır!

Örneklere devam: Ortadoğu'yu kavuran “Arap Yalanı”ndan ders almayan ve hareketten bereket çıkmasını bekleyenler.. Somut olarak bu konudaki değerlendirme yanlışı, kitle deviniminde öncülüğün rolünü ihmal etmek ve farklı öznelerin güç dengelerini tartamamak biçiminde tezahür etmiştir. Ama işin yöntemsel özünde sosyalizme yönelmeksizin kurtuluşun, özgürleşmenin mümkün olabileceği düşüncesi vardır!

Kastım anlaşıldıysa listeyi uzatmayayım. Konuyu biraz daha karıştırıp, kendimce aydınlatıcı bir işareti not edip, sonra devam etmek üzere bitireyim...

Aşamalı devrim – sosyalist devrim tartışmaları, dünya kapitalizminin krizi koşullarında ve sosyalizm ve işçi sınıfı hareketinin köklü bir yenilenme ihtiyacının dayatmasıyla birlikte güncellik kazanmıştır. Bizim yalnızca Gelenek dergisi olduğumuz zamanlardan beri vurguladığımız nokta, sosyalist devrimcilik veya (burada aynı anlama gelmek üzere) sosyalist iktidar perspektifinin ülkeden ülkeye değişen bir somut değerlendirme konusu sayılamayacağı, bunun ötesinde bir yöntem olduğuydu. Tartışma, söz gelimi, sanayinin ne kadar geliştiğiyle başlayıp bitirilmemeli, tarihin motoru olarak sınıf mücadeleleri kavramına, temel sınıflar arasındaki nesnel uzlaşmazlık ilişkisine bağlanmalıydı.

Bugün güncellemenin zamanıdır: Solda bir dizi sorunun çaresi yöntemsel olarak sosyalist devrimciliktedir.