Merdan’dan selam var

Baktım da Merdan Yanardağ soL portal’da 19 Şubat 2010’da yazmış İlhan Cihaner’in tutuklanmasını:

“İsmailağa tarikatını ve Fethullah Gülen cemaatini soruşturan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in hukuk ve yürürlükteki yasa hükümlerinin açıkça ve büyük bir kabalıkla çiğnenerek tutuklanması, Türkiye’nin içinden geçtiği tarihsel dönemecin niteliğini net şekilde ortaya koyması bakımından büyük önem taşıyor.”

İlhan da iki gün önce, Merdan’a Muğla’daki yeni adresinde uğradıktan sonra, soL gazetesinde yazdı: “Merdan’ların cezaevinde olduğu bir ülkede demokrasi konuşulamaz bile.”

Ben de Muğla E tipi Cezaevi’nde yatan Merdan’ın selamını getirdim size. Çarşamba günü koskoca yarım saatimiz oldu, mikamsı cam ve parmaklıkların arkasından bir telefon ahizesi aracılığıyla sohbet etmek için. Merdan’ı, sanırım, 1988’den beri kişisel olarak tanırım. Sık veya seyrek görüştüğümüz zamanlar oldu. Politik olarak yakın olduk hep. Hayatta uzak düşmeyen farklı yollardan yürüdük. Aynı masanın başında birimiz diğerinden sonra gelecek sıramızı çok bekledik panellerde, konferanslarda. İlki İstanbul Üniversitesi SBF’deydi galiba. Son olarak geçen kış sonu Adana TKP örgütü buluşturdu bizi. AKP’nin Anayasası’nın olmayacak duaya amin demek olduğunu, Türkiye’nin bu gericiliğe ve Anayasası’na sığmayacağını anlattık. Sonra kebap ve boğmanın iyisini, Seyhan’ın öte tarafında salaş bir meyhanede bulduk ev sahiplerimizle birlikte.

Kişisel tanışıklığımız ‘88’den şöyle bir on yıl önceye bile gidebilirmiş aslında. O zamanların bir liseli örgütünde o Çağlayan Şişli, ben Kadıköy tarafından koşturuyormuşuz meğer. Demem odur ki, çocukluğundan beni inanmış bir komünisttir. Ergenekon zırvaları sökmez arkadaşıma...

Merdan’ın keyfi yerinde. “Hapiste ne kadar keyifli olunursa o kadar” diye anlamayın. Hakikaten yerinde!

Mesele tecrübeli olmak değil. (ki Merdan 12 Eylül’den deneyimlidir) Mesele “AKP’nin hapishanesine girilir mi” de değil. Onun yanıtı belli. (Keşke girmeseydi) Çoğunlukla hapsin dışında daha fazla katkıda bulunulur mücadeleye. Ama mesele bu değil çünkü, mahkumiyet kararının halk vicdanındaki temyizinin uygulanması yakındır. Kimlerin çıkacağı kimlerin gireceği biliniyor.

Burjuva demokratları “devri sabık” yaratmamak lazım diye ders vermeye kalkmasın! Birkaç yıl önce, Mesut Odman’la birlikte parti içi bir eğitim dokümanı üstüne çalışıyorduk. 12 Eylül dönemi için “en büyük saldırı” tanımını Mesut ağabey yapmıştı sanırım. İkinci Cumhuriyet de Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüktür ve bu kötülüğün hesabı sorulmadan arınmak imkansızdır. Yüzleşme, özeleştiri, özür... Bu tür moda zırvalıklarını yemeyiz.

“12 Eylül’de yaptıklarımızla suçlandık. İddianameler, ifadeler ana hatlarıyla gerçeklere denk düşer. İtiraf ettirmek için acımasızca uğraşır, örgüt bağlantısına ille de kanıt ararlardı. AKP de bu yok. Şimdi yalan var, iftira var. Ceza önceden yazılmış.”

Hesap verecekler. Geriye dönük bir intikam duygum yok benim. İlhan’da, Merdan’da, hatta ölenlerimizin en yakınlarında da yoktur, biliyorum. Ama daha büyüğü var: Geleceğe dönük sorumluluğumuz var. Ülkemizi yeniden yaşanır hale getirmek için, üstümüze kustukları büyük günahı temizleyebilmek için içeridekinin çıkması yetmiyor. Bir de yer değiştirme gerekiyor.

Merdan Yanardağ, bu değiş-tokuşun temsilci isimlerinden biri olacak. Ondandır keyfinin yerinde olması. Ondandır yeni kitabını bitirivermesi. O manaya alın size gönderdiği selamı. Ondandır FKF’den heyecanlanması...