Devrimci, sınıf esaslı, sosyalist bir solun bırakacağı boşluğu düzen güçleri ne yapıp edip liberallerle doldururlar.

Liberal Solun Geleceği

Arada, liberal solun solculuğunun iyice saydamlaşıp liberalizmin öncü kolu rolünü üstlendiği anlar yaşanır ya o anlardan bazılarında "kaldıralım şu sol lafını, bunlar liberalden beter" diye düşündüğüm, hatta yazdığım olmuştur. Ancak bu eğilim, teorik bir takım değerlendirmelere oturtulabilecek olsa bile, eninde sonunda bir tepki olarak kalır. Zira liberalizmin sol göstermesi, öyle yapan liberallerin ne denli solcu olduklarından bağımsız olarak, nesnel bir gereksinimdir. İçinde bulunduğumuz tarihsel evrede sermaye egemenliğinin liberal sola gereksinimi var.

Zaten o yüzden komünizmin, Sovyetler Birliği'nin, Marx'ın, Denizlerin düpedüz düşmanları solcu diye ortalıkta gezinmeyi sürdürüyorlar. Tabii, bunların kendi öznel konumları da nesnel gereksinimle çakışıyor. Bizim tarafa küfrün, yılların sağcı, gerici, hırsız ve yobazlarından gelmesinin ne işlevi olabilir ki? Eski solcu yeni liberallerin de, sağa iltihak edip piyasa değerine sahip küfürler üretmelerinin bir anlamı yoktur. Yani solcu olmadıklarını ikrar ederlerse, piyasaları düşer.

Ancak bu kadarı, sol liberalizmin geleceğine ilişkin sağlam öngörülerde bulunmaya yetmeyecektir. Mesele birkaç çapsız döneğin piyasasını aşmaktadır.

Liberal solculuk dünya ölçeğinde yükselen liberalizmin karşı alanı bile istila etmesinin ürünüydü. Ekonomik krizin emekçileri tetiklemediği ve solun alanını doğrusal olarak açmadığı söylenebilir ama kriz liberalizmin itibarını kolay kolay iflah olmayacak ölçülerde sarsmıştır. Bu kesin.

Liberal sol, sivil toplumcu pratiklere bir biçimde yaslanmak durumundadır. Türkiye'de her zaman alanı dar kalan bu pratiklerin dünya ölçeğinde de kriz yaşadıkları belirgindir. Üstelik bu durum diğer sözünü ettiğimiz krizi öncelemekte ve emperyalist militarizmin sivil toplum demokrasisiyle mazur gösterilemeyecek bir pervasızlığa ulaşmasıyla, bir sembol olarak Irak'ın işgaliyle boy göstermiştir. Bu zayıflama telafi edilememektedir.

Yine genel, ama Türkiye'deki yansıları da hayli belirgin bir beslenme kaynağı, liberal sol için Avrupa Birliği olmuştu. Kolay değil, AB, kapitalizmin değiştiğinin, insani bir piyasacılığın mümkün olduğunun örneğiydi! AB'ye artık merkez ülkelerin halkları da ikna edilememektedir. Bunun da tarihi, AB'nin emek düşmanı karakterinin özellikle Avrupa Anayasası denemesiyle sivrilmesinde yatıyor. Göçmenlere reva görülen muamele de cabası. Toplumsal tepkilerin Avrupa sermayesini emekle yeni bir uzlaşmaya zorlaması da söz konusu olmamakta ve batı uygarlığı teranesi Türkiye'ye "bile" pazarlanamaz hale gelmektedir.

Evrensel kısmı geleneksel solun tasfiyesine denk gelen süreç, Türkiye'de solun birliği ambalajına sokulmuştu ve bu da liberal solun bir diğer beslenme kaynağıydı. Bizde dönüp dolaşıp bu kaynağın yeniden kurcalanacağı görülüyor. Ee, genel olarak solun genişleyemediği bir ortamda bu alan ekmek de vaat etmiyor değil. Ancak birlik projelerinin sol liberallerin toprağını sulaması için bazı koşullar gerekiyor: Demokrasinin emekçi haklarıyla değil piyasa bağlantılı bireysel özgürlüklerle ölçülmesi piyasanın militarizmle değil özgürlüklerle beraber fotoğraf verebilmesi somut olarak AB'nin yükselen bir yıldız olması... bunlarsız sol birlik çeşmesi, tamamen kurumasa bile, zayıf akar.

Üstelik yakın zamanda liberal solculuk iki yenilgi almış ve sağa doğru itilmiştir. Birincisi Ergenekon gündeminde verilen ideolojik kavgadır. İkincisi de ÖDP'deki hesaplaşma.

Ancak siyaset maddi koşulların itkisinden yararlanmaya indirgenemez. Siyaset, icabında maddi koşullara karşı mücadele anlamına da gelir. Şimdi liberal solun aşması gereken maddi zorluklar çoğalmıştır. Buna karşın, kimse bu akımın defterinin dürüldüğünü söylemekte acele etmemelidir. Daha yukarıda yazılan bir not da ihmal edilmesin: Zeminleri ne denli aşınırsa aşınsın, iki değil yetmiş iki yenilgi de yaşasalar, liberalizmin bir bölümü solcu rolünü oynamak zorundadır.

Ayrıca ve belki en önemlisi, siyaset çok özneli, çok belirleyenli bir mücadeledir aynı zamanda. Devrimci, sınıf esaslı, sosyalist bir solun bırakacağı boşluğu düzen güçleri ne yapıp edip liberallerle doldururlar. Dolayısıyla bütün nesnel faktörler bir yana, Türkiye'de gerçek bir solculuğun alanının açılması, o gerçek solculara bağlıdır.