Kuyunun dibinden

AKP’nin yobaz olduğunu biliyorduk zaten. Ama laik cumhuriyetin kurucusu sayılan, geniş bir kitleyi temsil eden ana muhalefetin de camiye girmesi yenidir.

Ne oldu?

İstanbul’u AKP’den kopartmanın zor olduğunu gören laik parti, iyisi mi dedi, laikliği atalım gitsin. Çoktandır düşünüyorlardı, soyadı İmamoğlu olan birine nasip oldu. Diğer düzen partileri hakkında bir şey eklemeye gerek yok…

Sadece iktidar değil, muhalefetin de katılmasıyla düzen siyasetinin bütünü dincileşti. Bu durumu kuyunun dibi olarak gören tek bir parti kaldı.

AKP’nin MHP ile ittifakını yadırgamamıştık. Ah, ne çok uğraşmışlardı faşist partiden cumhuriyeti savunan bir müttefik çıkartmak için! Lakin eşyanın doğasına uygun olan bugünkü durumdur. Ankara’yı yıllarca yöneten Melih Gökçek bir AKP-MHP senteziydi.

Ankara’yı islamo-faşizmden kopartmanın zor olduğunu gören sosyal-demokrat parti, silkindi, sol çağrışımları attı, hafifledi. Mansur beyin sadece eski videoları değil, şu anki demeçleri de ülkücüyüm diyor, başka bir şey demiyor.

Kurt işareti hem iktidarın hem muhalefetin simgesi olduysa, biri diğerinin alternatifi değildir. Bu durumu dert edinen de, tek bir parti vardır.

Koca CHP dipsiz kuyuya tek başına atlar mı? Suç ortaklarını çoğaltmak istiyordu, çoğalttı da! Bütün düzen partileri gibi CHP listeleri karmadır. Bizim Atilla’nın (Özdemir), belediye başkan adayı olduğu Sancaktepe için söylediği gibi ilçe meclis listesinin ilk 15’inde CHP’li sayısı dörtmüş! Bildiğiniz, isterseniz “tarihsel” CHP 4, içine komünistlik hariç bütün siyasal renklerin doluştuğu “yeni CHP” 11!

Düzen partilerinin listeleri genel olarak budur. Oysa parti, toplumda ve siyasette taraf olmaktır. Seçime katılan parti sayısı aslında bir midir?

Eski seçimlerde en çok rastladığım CHP deyişi “oyları bölmeyin” olurdu. Tıpış tıpışla veya bas geçle süsleniyordu. Tabii CHP eksikti, kötüydü, çok yanlışı vardı. Ama oylar bölünmemeliydi… Şimdi “kazansak ne olur” sözü yükseliyor, “bunlar CHP’li değil ki!”

Bunu düzeltmek gerekiyor. “Bunlar” CHP’li. Beğenin beğenmeyin CHP bu. Ama bunlar laik, değil; yurtseverlik, halkçılık hiç bulaşmamış. Memlekette laiklik de, yurtseverlik de, halkçılık da, insanlık da komünistlere kaldı! Düzeltilmiş hali budur ve bu teorik bir tez, benmerkezci bir iddia değil, görünen köydür.

Türkiye’de dinci-faşist bir yeni düzen oturtulamadı. Ama düzen partilerinin tamamı bu fikre kendilerini uyarladılar. Gözlerimiz sosyalizmden dem vuran İyi Partilileri, Sivas katliamının has partisi Saadet’i destekleyen HDP’yi bile gördü. Hatırlarsanız, 2 Temmuz 1993’te yobaz saldırı, Alevi halkı ve ilerici aydınları hedeflemekle birlikte, Kürt hareketi tarafından da üstüne alınmıştı ve bu yorum büsbütün yanlış değildi. Yangının sıcaklığı ve dumanı o yöne de gitmişti çünkü.

Şimdi derin bir kuyudayız. Kürt yoksulları bağırlarına taş basıp CHP’ye, İyiP’e, SP’ye oy vermeye çağrılıyor. TKP artık dibe ayağını vurmaya çağırıyor. Vur ayağını çık artık yüzeye!

Tarihini Deniz Gezmişlere bağlayan bir sosyalist parti seçimlere ittifaklarla girdiğini açıkladı. O partiden şu kadar, berikinden bu kadar belediye meclis adayı göstermişler, biraz da bağımsız adayları varmış. Seçime katılmalarının engellenmesini de protesto ediyorlarmış.

Başka sosyalistler de var; karma CHP’nin yobazlık ve faşistlik çamurunun üstünde çiçek açar mı, diye uğraşıyorlar. Keşke kurtuluşun kolayı mümkün olsa…

AKP’nin beceremediği yeni düzene kendini uyarlayanlar kuyruğuna Türkiye solu da girmiş bulunuyor. Bir ses onları kuyuya atlama kuyruğundan çıkmaya çağırıyor.

Hüseyin Aygün doğru söyledi Dersim’den, “Fatih Maçoğlu şimdiden kazandı.” diyerek.  Memleket pis kokuların yükseldiği kuyularla delik deşik olmuşken, bambaşka bir yöne yürüyor komünistler. Bu yürüyüşün kendisi onur verici.

Ama bizim iddiamız memlekette onur ile yalnızlık arasında özdeşlik kurulmasının reddine dayanıyor. Onur çoğalmanın ve kazanmanın da hizmetine girebilir. Veya ayağımızı dibe vuruyoruz.

Çıkabiliriz yukarı… Daha doğrusu çıkacağımız kesin de, bu kesinliği artık tarihin karşı konulmaz hükmüne ait olmaktan çıkarabilir, yanı başımıza, şu anki hayatımıza taşıyabiliriz.

Taşımalıyız. Pazar günü sandığa birer kırmızı karanfil bırakacağız.

Kucağımızda demet demet… yukarıya doğru…