Kurtlar Paris’e girdi

Bir okurumuz “yazarlarınızın hep başka işi çıkıyor” diye sitem etmiş. Haklıdır. “Genel yayın yönetmeni bile böyle yaparsa” deseydi, yine haklı olurdu.

Mazeret diye değil, ama her bir arkadaşımızın köşesini feda etmesine kaynak oluşturan nedenleri olduğunu söylemek durumundayım. Sağlık en tatsızı. Bereket en az rastlananı. Erbil ağabey sanırım rutin sağlık kontrolleriyle uğraşıyor. Sevgiler ve şifalar diliyorum.

Ben ancak kendi mazeretimi söyleyebilirim. Üstüne yazı bina edilen mazeret de iyi oluyor...

Cumartesi Kadıköy’ün Yoğurtçu Parkı’nda Sol Cephe’liler bir araya geldi. Yazı ve mücadelelerinden tanıdığınız Merdan, Barış Pehlivan, Şükran Soner ve Kadıköylü arkadaşlarımızın yanı sıra ben de iki çift söz söyledim orada.

Pazar Ankara’daydık. Aralık’tan beri kuruluşlarını gerçekleştiren Sol Cephe meclislerinin delegeleri toplanıyordu. Gün boyu konuştuk. Ertesi gün yolların çaldığı zamanı toplantılardan tasarruf edemeyince, zaman da kalmadı!

Mazeretin üstüne yazı bina olur mu?

Deneyeyim.

soL geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın şahsında rejimin meşruiyetini sorgulayan bir yayıncılık yaptı. Adamlar her gün verileri hoyratça saçtıkları için, bu tercih işimizi kolaylaştırıyor. Malum, soL binbir eksikle, az sayıda emekçi tarafından hazırlanıyor. Deprem olsa aklına “kentsel dönüşüm” yani “ticaret” gelen bir hükümet, eleştiri dendiğinde Aleviler, ateistler diye ağzı köpürenler, bizi durmadan AKP’ye yüklenmeye çekiyor.

Sol Cephe de böyle yapıyor. Önceki Pazar Kadıköy Altıyol’dan Selamiçeşme Özgürlük Parkı’na yapılan yürüyüş Sol Cephe’nin yaptığının karşılığının ortaya çıktığını göstermiş oldu bir anlamda.

Kadıköy ilginçtir. Henüz Gezi Parkı bizimkilerdeyken bir araştırma yapılmıştı. Araştırma, direnişe katılanların geldikleri semtler arasında Kadıköy’ün, Taksim’i çevreleyen ilçelerin önüne geçtiğini gösteriyordu. Diğerlerine haksızlık olmasın, ama Kadıköy iyidir...

Geçen Haziran’da polis sadece Taksim’i değil Kadıköy’ü de terk etti. Günlerce hırsızlık, gasp, kavga görmeden, gösteriler sırasında trafiğin tıkanmasından şikayet etmeden, tencere tavalı, moralli, coşkulu bir yaşam sürdük. Boyun eğilmeyen uzun haftalar...

Sonra Reggianni’nin seslendirdiği bir şansonda dendiği gibi, kurtlar Paris’e girdi! Şarkının öyküsünü, en mantıklısı Nazilere karşı direnişe, biraz zorlama görüneni 68’e bağlayan rivayetler vardır. Neyse girdiler işte!

Nasıl mı? Halk hareketi yanardağ gibi patlar. Geceyi ve kıtaları aydınlatır. Ama o kırmızı alev güzelliğinin, kontrol altına alınması imkansız lav dereleri olmaktan çıkması gerekir. Yoksa ortalık bir süre içinde boz bir çirkinliğe döner.

Haziran ısıtmaya ve aydınlatmaya devam ediyor. Ama benzetmemize artık son verilmesi, lav dereceğinin bir kenara bırakılması gerekiyor. Dinamizmin yönlendirilmesi, verimli kılınması için zaman geldi de geçiyor.

Sol Cephe bu müdahaledir. Ancak örgütlü halk yenilmez. Sol Cephe, Haziran’ın açığa çıkarttığı hareketin örgütü olmaya yürüyor.

“Hareketin örgütü.” Tamlamanın ilk sözcüğü heyecansa, ikincisi akıl. “Halkın aklı” yani.

Geçen yıl o en uzun haftalardan sonra, onbinlerin güle oynaya, öfke ve dayanışmayla doldurduğu Kadıköy sokakları gaza alışır oldu. Halkın aklına, hareketin örgütlenmesine geçilmesi gereken noktaya gaz bombalarını attılar.

Polis gösterileri dağıtmakla kalmaz. Devlet terörü halka, akla, harekete, örgütlenmeye yöneliktir.

Kadıköy’de ve her yerde halkın, hareketle aklı birleştirebileceği, su gibi ekmek gibi hissettiği örgütlenme gereksinimini kolayca, kasmadan, gülerek, konuşarak, paylaşarak, keyif alarak ve hem öfkeli hem coşkulu bir bilinci çoğaltarak karşılayacağı platformlara ihtiyacı var. Sol Cephe bu olacak.

Yazı yazamadığım şu son günlere baktığımda ben bu yakın geleceği, onun işaretlerini görüyorum.

Şarkının sonu mu? Kurtlar Paris’i terk eder. Başka ne olabilir ki?