Kürt Tasarımı

Kürt sorununa çözüm mü geliyor?

Kapitalizm koşullarında ve üstelik ipler emperyalizmin tekeline alınmışken, Kürt sorununda çözüm değil bela çıkar, biçiminde teorik bir "ezber"den hareket edenlerin bu soruya pozitif yanıt vermeyeceği bellidir. Baştan söylemekte yarar var Kürt sorununun sağlıklı çözümünde ülkemizin emekçi sınıflarının çıkarlarını merkeze koymak birinci koşuldur. Olmayacak olan budur.

Ancak sözlük anlamı itibariyle pozitif çağrışımlarla yüklü bir sözcüğün, bu özelliklerinden arındırılması koşuluyla çeşitli muhtemel radikal gelişmeleri adlandırmakta kullanılması da mümkündür. Kürt sorununda 2009 böyle bir konjonktürü kesinlikle içermektedir.

Bu kuşkusuz emperyalist ve gerici bir çözümden başka bir şey olmayacaktır. Bu çerçevede, yeni olanı görmezden gelmemek, siyaset üretmenin ve mücadeleye dâhil olabilmenin koşuludur. TSK'nın da, CHP'nin de, hatta MHP'nin de farklı anlamlarda bu değişime göre pozisyon tazeledikleri görülmelidir. Kürt sorununda karşı tarafın çözüm diye pazarlayacağı bir gericileşme dalgası tasarlanmaktadır. Sol da bu tasarıma göre pozisyonunu yenilemelidir.

Bu yazıda söz konusu sürecin kimi kritik taşlarına işaret etmeye çalışalım.

Tasarımın Kürt cephesinde, açıktır ki, PKK ile DTP, veya silahlı kanat ile yasal temsil birbirinden ayırt edilmek istenmektedir. ABD birinci kanadın tümden tasfiyesi yerine başkalaştırılmasına açık olduğunu bugüne dek çeşitli vesilelerle ortaya koymuştu. İran ve Suriye'ye yönelik emperyalist projelerde Kürt faktörünün Irak deneyimini tekrarlaması işin püf noktasını oluşturuyordu. Türkiye burjuva siyasetinde ise tasfiyenin veya en azından mutlak biçimde önemsizleştirmenin ön koşul olduğunu biliyoruz.

Yeni tasarımda bu ön koşulun hafifletilmesinin mümkün olup olmayacağını ise bilmiyoruz. Süregiden askeri operasyonlar bu noktada egemen güçler bloğunun ilkesi mi, yoksa pazarlık payı mı göreceğiz.

Ancak söz buraya gelmişken, son olarak KESK'e bulaşan operasyonun bir çıktısı netleştirilmelidir. AKP cephesi Ergenekon operasyonunda Kürt muhalefetini tarafsızlaştırmış, belli sınırların içine sokmuş, böylece önemsizleştirmiş ve söz konusu siyasal gündemin dışında tutmuştu. Şimdi de PKK operasyonuyla Kemalist muhalefetin başına aynı şey gelmektedir. Kemalistlere vurulurken Kürtler, Kürtlere vurulurken Kemalistlerin kontrol edilmesi, her iki operasyonun solu kuşatıp budaması... Bu gerçek bir tuzaktır. İlginçtir ama genel hatlarıyla bunlar Türkiye'de solun iki beslenme ve uzanım alanıdır.

Ayrı bir Kürt legal temsiliyetinin oluşturulup oluşturulamayacağı artık kadim bir sorudur. Deneyler, yanıtın İmralı'da düğümlendiğini gösteriyor. Öcalan'ın on yıldır süreci iyi yönettiği açık. Öcalan Kürt temsiliyetinden kendisinin ve geleneğinin dışlanmasına izin vermedi. Bu on yıl boyunca Öcalan'ın geliştirdiği ve teorik testlere tabi tutulamayacağını bilmemiz gereken tezlerin öncelikli tercihi "Türkiyeli" bir rotadan yana olmuştur. Aynı tezlerde emperyalist çözümün kâh pazarlık kâh tehdit kâh son çare olarak bir kenarda tutulduğu unutulmamalıdır.

Ancak 2009 yaz başı itibariyle düzen cephesinde oluşan ağırlık, bütünlüklü bir ittifaka oturmaktadır ve bu yeni bir durumdur. Önemli bir gedik vermeyen bu ittifakın İmralı'ya benzer manevra alanları bırakmayabileceği göz önüne alınmalıdır. Bu yeni koşullar altında Öcalan'ın yeni bir legal temsilin önünü açması mümkün, hatta zorunlu hale gelebilir.

Bu arada Karayılan'ın özerklik modelinin devrimci demokrat solda radikal tutum olarak, liberal kesimde ise demokratik hak olarak algılanması da akılsızlık olacaktır. Özerklik talebi, bugünün reel politik bölge denkleminde emperyalist egemenliğin tahkimine giden alternatif bir yoldan başka anlam taşımaz. İşin özü, aslında PKK Amerikan çözümünde kendi seçeneğiyle yer alabileceğini, biricik yolun Ankara'dan geçmediğini işaret etmiş olmaktadır.

Değinilen siyasal denklemlere başkaları da eklenebilir. Burada duralım ve bir diğer düzleme, toplumsal alana bakalım.

Türkiye'de toplumun sindirilmiş, süngersileştirilmiş olması ile yok olması birbirine karıştırılmasın. Verili toplumsal düzlemden kendine uygun dinamikler çıkacaktır.

Emperyalist/gerici çözüm yönündeki her esnemenin günümüz Türkiye'sinde toplumsal mayınları patlatacağını öngörmek güç olmasa gerek. Türkiye'de çok daha küçük ölçekli değişimler için bile zeminin kanla sulanması bir gelenektir. Karayılan'ın bölge parlamentosu fikrine hiç gelmeyin daha masum esnemelerle bile sayısız kent ve kasabada iki halkın birbirine girmesi, batıda bir Kürt göçünün gündeme gelmesi, mutlak Kürt ağırlıklı bölgelerin çevresindeki iller kuşağında iç savaş zillerinin çalması, şaşırtıcı olur mu?

Benzeri bir toplumsal çalkantının egemen güçler açısından da sürpriz olmayacağı açıksa, o halde ittifakın politikası çalkantıyı kontrol altına almak ve yönlendirmek olacaktır. Her durumda yeni Kürt tasarımında faşizm dozajı azalmayacak, artacaktır.