Kurdu kuzuya Kıbrıs’ı NATO’ya

Aydemir Güler'in “Kurdu kuzuya Kıbrıs'ı NATO'ya” başlıklı yazısı 18 Mart 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Kıbrıs’ta sağ, AKEL’in iktidarda ağırlığının olduğu dönemde olmayacağını bile bile, sadece tehdit ve hazırlık amacıyla açtığı kartı hayata geçireceğini seçim kazanır kazanmaz ilan etti. Kıbrıs’ı NATO’ya sokacaklar.

Solun tarih tezidir Britanya İmparatorluğuna karşı Rum ağırlıklı verilen bağımsızlık mücadelesinin çocuğu olan Kıbrıs Cumhuriyeti, emperyalist sisteme fazla gelmişti. Emperyalizm, doğuştan kusurları olan, ama içinden çıktığı sistemden çok Bağlantısızlar Hareketi’ne, Sovyet dostluğuna, sola yakışan bu devleti başkalaştırmayı baştan kafaya takmıştı. Öyle ki, 1974’te Rum faşist darbesi ve Türkiye’nin askeri müdahalesiyle adanın bölünmesi de aynı çerçevede açıklanır sol tarafından. Planlamanın bizzat NATO’da yapıldığı da tezin bir parçasıdır.

Gerçi solda kimileri emperyalizme değil de Türkiye’ye mim koymak konusunda yaratıcılık peşindeler ama onlar istedi diye, tarih değişmiyor. Ankara 1955’in DP’sinden 74’ün CHP’sine, 80’lerin ANAP’ından 2000’lerin AKP’sine kadar, hep NATO’da yazılan senaryoda rol üstlenmiştir. Emperyalizme işaret etmek bizim egemen güçlerimizin günahını azaltmaz. Ama tersini yaparsanız, yani emperyalizmi ihmal ederek faturayı Türk milliyetçiliğine çıkartırsanız, o zaman dün AB’yi, bugün NATO’yu kurtarıcı diye yutturmaya kalkanlara omuz vermiş olursunuz.

Kıbrıs’ın iki yakadan solu, Adayı AB’de birleştiremedi. Soru, şimdi iki yakadan sağın NATO çatısı altında birliği sağlayıp sağlayamayacaklarıdır.
Bu sorunun yanıtı, bence açıktır. Sağın sorun çözme ehliyeti yoktur.

NATO’suyla Washington’uyla Brüksel’iyle emperyalizm de, Ankara’sı, Atina’sı, Lefkoşa’sıyla “bizimkiler” de, nihai çözümle, modellerle falan değil, “süreç yönetimi” ile ilgileniyorlar. Mesele Kıbrıs’ı soldan uzaklaştırmaktı. Adanın nasıl bir statükoda birleşeceği, yasalar, dengeler... Hepsi palavra.
Bugün bu açıdan değişen bir şey yok. Başka açılardansa değişen şeyler var.

Bir kere geçen hafta, sağın eli görüldü. Gazeddakıbrıs geçen hafta bazı belgeler yayınladı: 1974’ün Mayısı’nda Washington’dan Kıbrıs ABD elçiliğine gelen telgraf ve Temmuzda NATO ve ABD arasındaki yazışmalar, solun tarih tezini bir kez daha kanıtladı.

Emir, ABD’nin kudretli dışişleri bakanı Kissinger’dan: “KONU: Nihai çözüm-Orada: Sizler, Başpiskopos Makarios ile ilgili nihai çözümü yapacaksınız. Nihai Çözüm, Ulusal Güvenlik Konseyi Kararıdır...”

Sonra söz NATO Genel Sekreteri Luns’ta. Amerikan Savunma Bakanlığına yolluyor mesajı: “Müsteşar Yardımcısı Sisco’nun İttifak’a gerçekleştirmiş olduğu ziyaret, Amerikan Hükümeti’nin Kıbrıs Sorununu sonlandırma yönündeki kararlılığını göstermektedir. Çıkartma sırasında ve Makarios’un zorla sürgün edilmesinde Türk ordusunu destekleme konusunda Bay Sisco ile anlaştık.”

6-7 Eylül 1955’te Atatürk’ün Selanik’teki evine ve İstanbul’daki gayrimüslimlere yapılan saldırılar birbirini bütünlüyordu. Rum milliyetçilerinin sömürgeciler yerine Kıbrıslı Türklere yönelmeleri ve Türkiye’nin modern kontrgerillasını Milli Mukavemet Teşkilatı üstünden inşa edip idmana çıkartması birbirini bütünlüyordu. 1974 Rum faşist darbesi ve “Barış Harekatı” birbirini bütünlüyordu...

TSK’nın Kıbrıs’taki varlığını “uluslararası topluluğa rağmen” bir milliyetçi dayatma zannedenleri geçin. Bu askeri varlık, bir NATO projesidir. Kuşkusuz alaturka bir biçimde hayata geçmiştir bunca yıl, ama o kadar.

Şimdi Kıbrıslı Rum sağı, ister Barış İçin Ortaklık üstünden, isterse doğrudan NATO üyeliğiyle denesin, nasıl yapacaklar da Adanın birleşmesini, bölme projesinin has sahibine nasıl havale edecekler?

Bu, olacak iş değil!

“Nasıl” sorusunu solun gerilemesine ve kriz ortamında halka her şeyin yutturulabileceği fikrine dayandırıyorlar belli ki. İşin bu kısmı, mücadeleler tarafından yanıtlanacak.