Kriz kriz üstüne

17 Ağustos akşamı bu yazı yazılırken, memlekette önceki haftanın kaosu dinmiş görünüyor. O birkaç günlük köpürmenin sürüp gitmesine tahammül edilemezdi tabii ki. Ama bugün iktidarın tutup tırmanmayı umduğu veya umar gibi göründüğü iplerin sağlam sayılamayacağı da bir o kadar açık. Küçük mevduat sahiplerinin, tepine tepine dolardan TL’ye dönmesi boş bir şovdur. Ben bu tarza ara sıra “aptallar tarafından aptallar için” diyorum. Herhangi bir reel karşılığı olması mümkün değildir.

Yeni borç seçeneklerinin ise şu ana kadar günü kurtarmaya bile yetmeyeceği söylenmelidir. Sayılar ortada. Katar’ın dolarları böylesine bir susuzluk karşısında dudak ıslatmaya ancak yeter. Ama para bulunsa ne fayda. Borç ekonomisi sürdürülebilir olmaktan çıkmış, çevrimi sağlayacak bir yeni borçlanma süreci kırılgan sözcüğünün yetmeyeceği bir macera haline gelmiştir.

Uluslararası siyaset alanının krizin nedeni değil en fazla tetikleyicisi ve körüğü olabileceğini biliyoruz. ABD’nin girdiği yoldan dönme işareti yok; hatta tam tersi. Öte yandan Ankara nasıl büyük ölçüde sahte kavgalarla maçı idare ediyorsa, Trump da askeri ve ekonomik başlıklarda kritik çizgileri çiğnememeye şimdiye dek özen gösterdi. Nasıl evrileceği konusunda iddialı konuşmak güç.

Güç; çünkü ABD’nin şiddetli bir rekabet içinde bulunduğu diğer bölgesel güçler veya emperyalist odaklar alenen Türkiye’nin sırtını sıvazlamakta, hatta kışkırtmaktadır. Almanya’nın, Fransa’nın, Çin’in, İran’ın uzattığı eller, emperyalistler arası rekabette Türkiye’nin bir enstrümana indirgendiğini gösteriyor.

Yeri geldi, altını çizelim. AKP’nin emperyalist lige yükselme çabası politik strateji alanında yeni-Osmanlıcılığın çöküşüyle uçuruma yuvarlanmıştır. Bu iddia elbette sadece siyasi değildi. Daha doğrusu ekonomik bir motivasyon olmaksızın akıldan bile geçirilemezdi.

AKP, emperyalist lige yükselme çabasının ekonomik motivasyonunu da Ağustos 2018 kriziyle tüketmiştir. Türkiye artık emperyalistler arası mücadelede özne değil araçtır.

Kırılganlık budur. Türkiye kapitalizmi, ipi her isteyen tarafından çekilebilir bir acizliğe sürüklenmiştir. Biricik şansı taraflardan birinin (şu an ABD) ipi çekmesi halinde, cankurtaran simidi atması kesin olan başkalarının varlığıdır.

Krizin “kaos momentinden” AKP bu mekanizmayla çıktı. Kuşkusuz yapısal zaaf daha beterine dönüşün yolunu hep açık tutacak. Dolayısıyla ekonomik krizin (ve onun kaos momentinin) atlatıldığı asla düşünülemez.

Artık AKP’nin uluslararası alandaki krizi de süreklileşti. Sürekli yeni simit bekleyerek krizden çıkılmaz…

AKP’li yıllarda Türkiye’de kamusal varlıkların tasfiye edildiğinden çok söz edildi. Ancak kamusal varlıklar sabit değildir. AKP eldekini sermayeye peşkeş çekerken, daha önceleri ekonomik anlamı olmayan veya çok sınırlı olan faaliyet alanlarını metalaştırdı. Sağlık böyledir, eğitim böyledir, yer altı ve yer üstü zenginlikleri böyledir, karayolu ve konut inşaatı böyledir, enerji de böyledir… Kapitalizm herhangi bir “şeyi” metalaştırdığında artık o sektör veya ürün sadece bir metadır. Konu sağlık, eğitim veya enerji olmaktan çıkar. Konut fazlası varmış, ne gam; çıkın katları. “Konut metası” insanlar otursun diye değil ki!

Bu irrasyonel, insanla bağlantısı kopmuş mekanizma kapitalizmin o çok sözü edilen verimliliğidir. Deniz de, rüzgar da metalaştırılıp satılabilir. Dolayısıyla “satacak ne kaldı?” sorusu yanlıştır. Yani AKP satmaya devam edebilir. İnsana, doğaya, ülkeye rağmen…

Böyle bir kaynak yaratma mekanizmasının realize olması, kuşkusuz dünya kapitalizminin olanaklarıyla doğrudan ilintili, yani “ekonomik” karakterdedir. Önce paralı alıcı lazım. Bunu saklı tutmak kaydıyla, başlı başına siyasal bir koşul var. “Birileri” çıkıp “bunlar satılamaz” dediğinde o koşul kendini gösterir.

Bu noktada ülke içindeki siyasal kriz faslına geliyoruz. İktidarın aptallığa, cehalete, zorbalığa yaptığı yatırım birilerinin ortaya çıkmasını baskılamayı amaçlıyor. Türkiye’de AKP dışı düzen siyasetleri bu baskılanmayı kabullendiler. AKP’de anti-emperyalistlik keşfetmenin başka adı yoktur.

Bu tutum, krizin düzen içi muhalefetin de krizi haline gelmesi demektir. Farklı kategorilerden krizler birbirinin üstüne binmiştir ve bunlardan bir tanesi de düzen içi muhalefetin tükenişidir.

AKP boşuna sevinmesin. Düzen içi muhalefetin tükendiği yerde devrimci dinamiklerin önü açılır. Krizin bütün diğer veçheleri bir biçimde telafi edilebilir. Devrimci dinamiklerin yükselişinin ise düzen açısından telafisi yoktur.