Komünistin milliyeti, dini...

Şahabettin Bakırsan'ı toprağa verirken mezarı başında birkaç söz söyledim. Diğer konuşmacılar, Naciye Babalık ve Cemal Kıral'ın aklına gelip gelmediğini bilemem, sormadım da benim aklıma Şahap ağabeyin babasının Ermeni olduğu gelmedi o an!

Oysa biliyordum. Salonunda asılı duran babasının Kurtuluş Savaşında aldığı belgeye bakarken, anlatmıştı ailesinin kökenini. Ama Türkiye'nin -hele eski- komünistleri için çok da ilginç olmayan bu köken konusu üstünde çok da durmamıştık. Konuşacak başka şeyler vardı hep.

Biliyordum pekala. Üstelik Şahabettin etnik kökenini “ölmeden önce” açıklamış falan da değildi. Hiç saklamamıştı ki! Ve pek önem de vermemişti...

Biliyorduk ve hatırlamadık söylemedik.

Yoksa bile isteye Türk ve müslüman olmayan bir kökenin üstünü örtmek mi istemiştik!

Hadi o kadar değilse de, milliyetçi, kemalist, İttihatçı ve hatta elitist bir bilinçaltına esir düşüp de, ondan mı unutuvermiştik!

Etnik ve dini kökenini ben ertesi gün konuyla ilgilenen gazeteciler sayesinde hatırladım. “Ne kadar da meraklısı varmış” diye düşündüm önce. Sonra haber peşindeki bir insanın olağan merakına verdim soruları.

Ama meraklısı gerçekten de çoktur. Çağın entelektüel hastalığı sayabileceğimiz “kimlik” sorunsalına karşı, hayatta sınıf ve parti kimliği dışında pek derdi olmayanların bile bağışıklığı yoktur.

Etnik ve dinsel türü kimliklerin üstü örtülemezdi kimilerine göre. Hele solcuysak ve solcu olduğumuz için sınıfı, ideolojiyi, örgüt aidiyetini öne çıkartmaya eğilimliysek has milliyetçilerden beteriz demektir. Çünkü has milliyetçi, diyelim Rumu, Ermeniyi gözden ırak tutarken sadece işini yapar. Biz ise hem eşitlikten, enternasyonalizmden dem vuruyor, sonra elde kızıl bir örtüyle kapatıyorduk kimlikleri!

Tez ve eleştiri budur.

Benim için yeni de değil.

Türkiye Sol Tarihinde Yöntem ve Tartışmalar kitabında, yeri gelmişti de yazmıştım: “...bir başkası, bir internet sitesinde Atılım dönemi dahil uzun süre TKP Politbüro üyeliği yapan Aram Pehlivanyan’ın ayrı bir parti ismi kullanmasını (Ahmet Saydan) Ermeni kimliğinin üstünün örtülmesine yorabilmekte, Bilen’e 'onca günahına' ek olarak, bir de milli zulüm suçu yükleyebilmektedir.”

Başka biri bizim Bakırsan'ın cenazesi vesilesiyle yine aynı isimleri anmış! Şahabettin Bakırsan'ı “Şahabettin adıyla” toprağa verişimiz, “Ermeni olan bu yoldaş yiğit devrimci etnik kimliği gizlenerek gömülüyor”a yorulmuş. Tıpkı “1979'da Politbüro üyesi Aram Pehlivanyan öldüğünde” olduğu gibi.

Bir başkası gazı almış ve devam etmiş. Bunu yapanlar “kemalist-light, ittihatçı-ulusalcı sosyal-şoven” olmalıymış.

Tabii zor bir durum. 92 yılını Şahabettin Bakırsan olarak yaşamış bir devrimciyi öldükten sonra alelacele Bakırcıyan'a çevirdik ve böylece etnik kökenine ilişkin esprili bir anlatım yolu bulduk diyelim. Şahabettin adını ne yapmalıydık?

Sahi, daha devrimci olmak için ne yapmalı?

Etnik ve dinsel kökene balıklama daldığımızda daha devrimci olunuyorsa, işimiz kolay!

Parti adının -“Türkiye Cumhuriyetinin nüfus kaydındaki” anlamında- gerçek kimliği örtmek için icat edildiğini sananlar olabilir. Uzmanlarımızdan öğreniyoruz ki, parti adı veya diğer, sonradan edinilmiş her tür adlandırma etnik ve dinsel kimlikleri deklare etmeye yaramalı.

Hem biz devrimci ve devrimci-olmayan arasındaki ayrımı kapitalizmin hangi temelde eleştirildiği, kapitalizmin hangi yollarla aşılmak istendiği, düzen güçleriyle, egemen sınıflarla, düzen partileriyle nasıl bir mücadele ve ilişki öngörüldüğü gibi sorulardan hareketle formüle etmeye çalışırdık. Amma enayiymişiz!

Kimlik uzmanlarımızın elinde daha sade formüller var. Şahap ağabeyin Gorbaçovculuğa, partinin likidasyonuna, marksizmin-leninizmin demode ilan edilişine nasıl karşı durduğunun bir önemi yok. Yiğit bir devrimci olmak için Ermeni kökeni yetiyor.

Tıpkı, on yıllar boyu omuz omuza veren iki kişiden Bilen'in şoven bürokrat, Pehlivanyan'ın büyük devrimci olabilmesinde görüldüğü gibi...

Keşke ailesine söyleseymişiz de Şahabettin'i cami yerine bir kiliseden geçirselermiş...

Bu sayede Türkiye'nin en eski devrimcilerinden birinin komünist olduğunu, yaşamını işçi sınıfına adadığını ne güzel de örtermişiz!

Üstelik ne kadar da kolay... Bu ülkede elinizi sallasanız Arnavut'a, Gürcü'ye, Çerkes'e çarptığına göre, üstelik bilinen çoğu Anadolu halklarının buralara birkaç bin yıl öncesine kadar göçle geldiği hesaba katıldığında ortaya çıkan kombinasyon zenginliğine bakarsak devrimcilik pek kolaylaşacaktır. Bunca devrimcileştirici faktör varken sınıflarla ne diye uğraşalım ki...

Artık şakayı kapatalım. Kimlikçi yaklaşım sahiplerinin meczup durumuna düşmekten korkmadıkları bir durumla karşı karşıyayız. Buna Türkçede cahil cesareti deniyor. Ama cahiller ne derlerse desinler, komünistler sınıfları ve partileri için yaşayıp ölüyorlar.

Güle güle Şahap ağabey...