Kirli pazarlık mı?

CHP sözcüsünün yaptığı açıklamanın haber değeri kesinlikle var. Bülent Tezcan’ın söylediğine göre AKP CHP’ye bir kirli pazarlık önermiş. 

Anlaşılan, Fethullahçı tasfiyesi biçiminde başlayıp Erdoğan kadrolaşması olarak devam eden kabuk değişiminin daha az gerilimli geçmesi için formül arıyorlar. “Her parti kendi işine gelmeyen belediye başkanını istifa ettirsin, mevzu kapansın…” Öneri bu ve bana sorarsanız, doğrudur, kesinlikle yapmışlardır. 

Yalnız sözcü Tezcan burada durmadığı için inandırıcılığını sürdüremiyor. Desene sorun varsa üstünü örtmeyi reddettik, soruşturma açarız, savcılar da dava açsın… Ve orada sussana!

Tezcan’ın basına yansıyan sözlerini burjuva siyasetçilerinin desteksiz atıp tutması, esip gürlemesi olarak okuyabilirsiniz. Öyledir de. Ama her bir esintinin nereden hangi şiddetle gelip nereye gittiğinin bir manası vardır. İzleyin bakın: 

“Belediye başkanlarımızı yedirmeyeceğiz.” 

Ne yapacaksınız peki? Yerine yeni başkan seçmeyecek misiniz? Eski başkan belediyede çalışmalarını fiilen mi sürdürecek? Halkı sokak sokak örgütleyip belediyeye sahip çıkmasını mı sağlayacaksınız? Bütün belediye uygulamalarını şeffaf hale getirebilecek misiniz? Belki de karşı atağa kalkıp AKP’li belediyelerin suçlarını afişe edecek, yargıya taşıyacaksınız… Hakikaten merak ediyorum. 

“Biz bu kumpasa ortak olmayacağız… Belediye başkanlarını görevden almak halkın iradesine kumpas kurmaktır.” 

Hımm… Belediye başkanı başka partiden olunca halkın iradesi akla gelmez mi? Kürt belediyelerinden söz ediyorum. CHP yıllardır çok sayıda yerleşimde, Tezcan’ın deyimiyle halkın iradesine kurulan kumpasa karşı ne yaptı? Seksenden fazla HDP’li belediye başkanının sekizi için parmağınızı kımıldattınız mı?

“Belediye başkanlarımızın verilmeyecek bir hesabı yoktur.” 

Emin misiniz? AKP dönemi belediyeciliğin kentleri yaşam değil rant alanı haline getirmesine CHP nasıl bir direnç göstermişti? Genel olarak bakıldığında CHP belediyeciliği AKP belediyeciliğine öykünmekten öteye geçmemiştir. Çok laf yalansız, çok para haramsız olmazmış diye de ekleyeyim. Laf atmak için değil, yalnızca emin misiniz diye sormak için… Belediyeleri saran taşeronlaşma konusu peki? AKP, kaldırmayacağını başından beri biliyorsak da, sarf ettiği sözlerle taşeron uygulamasının meşruiyetini yok etmiş oldu. CHP ne yaptı bugüne kadar?  

*    *    *

Aslında sorular daha çoktur. Tezcan görevden alınan veya ara ara tehdit edilen CHP’li belediye başkanlarının CHP’li olduklarına emin midir?

Beşiktaş belediye başkanının sözlerine bakılırsa kendisi Erdoğancı’dır. TKP Hazinedar’ın ne olduğunu geçenlerde bir açıklamayla anlattı (http://haber.sol.org.tr/toplum/tkp-halkin-iradesi-konusunda-karari-halk-...), ben uzatmayayım.

Ama isterseniz İstanbul’un öteki yakasından afişler hatırlatayım: 

 

Bu afişler 16 Nisan Anayasa referandumunun öncesinde iki aya yakın süre duvarlarda tutulmuştur. Yeni anayasaya sahip çıkan AKP, “hayır” diyen muhalefet. Ve afişiyle anayasayı aklayan bir CHP belediyesi. 

Yok öyle değilmiş de, “niyetimiz bugün içinde bulunduğumuz ‘Anayasa’ sürecine vurgu yapmak olsaydı, ‘Ben Anayasayım’ şeklinde, yani birleşik kullanırdık”mış. Geçiniz. İstanbul’da görevden alınan iki belediye başkanı da CHP’den çok AKP’ye yakışmaktadır veya gizli AKP’lidirler. Memleket sathına yayılmış, hayatları AKP’li bakanlar ve AKP’li müteahhitlerle geçen, merkezi iktidarla geçinmeden hizmet üretilemeyeceğini anlatan sayısız belediye başkanı vardır ve bunların CHP’li oldukları zannedilmektedir.

Yalçın Küçük’ün Kemal Kılıçdaroğlu için AKP’li dediğini biliyorum. Doğrudur. Ben de Kemal beyin, partisini İkinci Cumhuriyetin HP’si haline getirdiğini yazmıştım yıllar önce. Aynı kapıya çıkar. Zaten gizli saklı bir şey yok. CHP 2014’te hırsızlık yoluyla seçim kazanan Melih Gökçek’i de aşağı yukarı “halkın iradesinin temsilcisi” ilan etmedi mi? 

Bu tablo karşısında “bize kirli pazarlık önerildi” dendiğinde, ilk defa mı diye sorasım geliyor. Hele CHP temsilcileri mücadeleden söz edince…

*    *    *

Neyse; durum budur ve bütün bunlardan daha önemlisi, Ataşehir’de seçmenlerin yüzde 56,97’si CHP’li belediye başkanının anayasadan yana propagandasına karşın hayır oyu kullanmıştır. Ailesine pasaport yasağının kalkması nedeniyle Erdoğan’a teşekkür ederek AKP’ye üyelik dilekçesini de hemen vermiş bulunan şahsın başkanı olduğu ilçede hayır oyları 82,63 çıkmıştı. 

Ataşehir’de 1 Kasım 2015 seçiminde birinci partinin yüzde 44 ile AKP, Beşiktaş’ta ise yüzde 63 ile CHP olduğunu atlamadan, ama her ikisini ve geneli kapsayacak biçimde şunu söyleyebilirim: Bu oranların çok büyük çoğunluğu İmam Hatipler kapatılsın istemekte, dinselleşmeden tiksinmekte, her tarafın inşaat şantiyesine çevrilmesi karşısında paranız batsın diye içinden geçirmekte, rantın yükselişinin yarattığı baskıyla hızlanarak yoksullaşmakta ve adil, özgür, eşit bir ülkeyi özlemektedir. İçlerinden birkaç tane “niye bizde İmam Hatip yok” diyecek çıkabilir veya önemsiz olmayan bir azınlık rant dalgasına binip yükselebilir. En azından hayalini kurarlar. Ama genel görünüm değişmez. 

Bu laik, dürüst, ilerici taban sahipsizdir ve yalnızca iktidar değil düzenin muhalefeti tarafından da tasfiye edilmek istenmektedir. Kirli pazarlık önerileri varsa tam da bunun içindir.