Kemalizmin Ölümü veya Davutoğlu’nu Eleştirmek

Bahçeli yeni dışişleri bakanını eleştiriyor. Meclis dışındanmış. Bir emekli diplomat "adam entelektüel ama diplomasi deneyimi yok" diyor. Açıyorsunuz merkez Doğan medya yorumcularını, Davutoğlu'na mal edilen bilinen kimi eski icraatlara maceracılık demeye getiriyorlar.

Davutoğlu'nun Stratejik Derinlik kitabını okudum. Başka makalelerini de. Herkes okusun. Bunların stratejik derinliğinin nasıl bir entelektüel düzlük olduğunu kitabın kalınlığı gizleyebilmiş mi, tartışalım... Boş verin!

Diğer eleştirileri de geçin bir yol. Türkiye'de düzen sözcülerinin yeni dışişleri bakanını eleştirememeleri, elbette adamın "Amerikan derinliği"nden kaynaklanıyor. En ciddi eleştiri olan maceracılıktan da AKP'yi batıya şikayet etmek çıkıyor.

Hay Allah ne desek şimdi arkasında da Amerikalılar var... İyisi mi biz Amerikalılara beni al onu alma şarkısını çalalım.

Durum budur.

Ve durum bunun ötesindedir.

Çünkü Davutoğlu onlarca yıllık batı bağımlısı dışişleri geleneğinden bir başka batı bağımlılığı adına sapıyorsa, bu sadece emperyalizmin Türkiye'ye yeni bir misyon sunmuş olmasındandır. Burjuva siyasetinde düzen içi muhalefet emperyalizme "ben de varım"ı hatırlatmaktan ibarettir.

Önemli olan ve kimsenin dokunmadığı, Davutoğlu'nun açık anti-kemalizmidir. Yeni bakan "yurtta sulh cihanda sulh" sloganını içe kapanma olarak görmektedir. Cumhuriyet döneminin Türkiye'yi sünepeleştirdiğini anlatmaktadır. Türkiye'nin Osmanlı'ya öykünerek emperyalistleşebileceğini vaaz etmektedir. Bunun mümkün olduğunu, bu yönde kemalizmden kopmaktan korkulmaması gerektiğini yazmaktadır. Bu yolda İslamcılaşmaktan da ürkecek bir şey yoktur. Ve bu yolun ABD çıkarlarıyla ortaklaşmaktan geçtiğini "büyük teori" diye allayıp pullamaktadır.

Ne entelektüelliği, bunun adı pervasızlık ve edepsizliktir. Bunlar bizi ilgilendirir.

Cumhuriyet, Türkiye'yi emperyalist iddialardan resmen geri çekmiştir. Bu iyi bir şeydir.

Cumhuriyet Türkiye'si, savaşların bitmeksizin sürüp gittiği yüzlerce yıllık Osmanlı ve binlerce yıllık Türk ve Anadolu tarihinden barış sloganıyla kopmuştur. Bu olumlu bir gelişmedir.

Cumhuriyet Osmanlı'yı yoz, halktan kopuk, dinci vb yönleriyle reddetmiştir. Bu aristokrasiyle eklemlendiğine sık rastlanan burjuva devrimlerinin birçoğunda atılmamış bir adımdır.

Cumhuriyet Türkiye'si, bu ülkenin kendi kendine yetebileceğini, büyük güçlerin oyuncağı olmadan yaşamanın mümkün olduğunu, hiç olmazsa lâfzen ve bir süreliğine iddia etmiştir. Bu iddiayı ancak sosyalist bir Türkiye güncelleyebilir.

Ancak kitaplarının her sayfasına Atatürkçülük diye yazanlar işin bu cephesinde yoklar. Çünkü onlar soğuk savaş jandarmalığını anti-komünizme yaslanarak savunan bir gelenektendirler. Şimdi soğuk savaş yerine emperyalist taarruz vardır ve buna Osmanlıcılık denk düşmekte, düzenin Kemalist aklını ve kadrolarını boşa çıkarmaktadır. Davutoğlu'nun bakanlığına gösterilemeyen tepkiler Türkiye'de kemalizmin tarihsel yenilgisini bir kez daha ortaya koymuştur.

2002-2007 dönemindeki Kemalist direncin yeniden canlanabileceğini sananlar yanılır. Bu dönem, vizyonuyla, içinden çıkan faşizan, merkezci, liberal ve sol eğilimli varyantlarıyla birlikte kapanmış bulunuyor. Yenilen tek bir siyasi akım değildir bir paradigma değişmiştir.

Yenilginin nedeni veya direncin sanılandan cılız çıkmasının açıklaması belli. Sorunun kaynağı "düzen içi ayar kemalizmi"nin kendisidir. Bu varoluşsal yanlışın biricik çıkış kanalı, cumhuriyetin kazanımlarını, örneğin yurtta barış dünyada barış'ı bugün savunabilecek tek platformu göstermekten geçer.

Yani sosyalizmi.