Kan Siyaseti

İnsan öldürmeyi siyasetin işlevsel, etkili bir enstrümanı olarak benimseyen bir iktidarla karşı karşıyayız. AKP bu açıdan ülkemizin kontrgerilla geleneklerini özümsemiş ve tekeline almıştır. 18 Mart-Newroz şiddeti bir sapma, bir anlamsızlık, ayar sorunu ya da orantısız şiddet falan değildir.

AKP'nin siyasal cinayetlerinin başında Dink geliyor. Bu kontra eyleminin Ergenekon tasfiyesini kolaylaştırmak, “eski rejim”in kadro birikintisi etkisizleştirmek için kullanıldığını hatırlamakta yarar var. Bu nedenle Dink cinayetinde Ermeni kimliği merkezde durmamaktadır...

İnsan öldürmek bir “sapma” değildir ve üstelik büyük çoğunlukla kaza eseri de olmamaktadır. Yani benzer kaderleri paylaşan Metin Lokumcu ve Hacı Zengin devlet müdahalesi sırasında istem dışı bir uygulamayla ölmediler. Ölümler, kazara, polis toplanan kitleyi dağıtmak maksadıyla uğraşırken rastlantısal olarak gerçekleşmedi. Kuşkusuz kitle eylemlerinde ölümün kime isabet edeceği bir rastlantıdır. Önemli olansa AKP iktidarının müdahalesinin toplamında öldürme hedefinin var olmasıdır.

Nasıl 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasının yıllarca reddedilmesi saçma idiyse, Newroz'un ayın 18'inde değil de 21'inde kutlanması ısrarı da zırvalık. Burjuva medyasının dünkü devlet terörünü haklı göstermek için verdiği uğraş, saldırıların polisin ötesinde bir genişlikte tasarlanıp uygulandığını ortaya koyar yalnızca. AKP bu manasız argümanı savunacak kadro bulmakta zorluk çekmez. Ama konu bu saçmalıkları doğru bellemiş birtakım yöneticilerden kaynaklanmış olamaz. Dink suikastinin rasyonalitesi vardı. Hopa'daki maksat seçim öncesi terörizasyon yaratmak, AKP açısından kaybedilmiş bir coğrafyayı toplum nezdinde kriminalize etmek, CHP'yi daha sola benzemekle korkutmaktı. Bu amaçlara bir de ölü pek yakışırdı doğrusu!

18 Mart Uludere ve Van'ın devamıdır. Amacın İkinci Cumhuriyet rejimine ve Amerikan Ortadoğusuna uyumlu bir Kürt dizaynı yaratmak için bugünkü Kürt ulusal hareketine biçim vermek olduğu çok açık. Arzulanan biçimden kastedilen, çok daha küçük, dinselleşmeye direnemeyen, Anayasa uzlaşmasında “Kürt partner” sandalyesini başka isimlere bırakan veya en azından başkalarıyla paylaşmak zorunda kalan, bu anlamda ve genel olarak Kürt siyaseti üstündeki tekeli kırılmış bir hareket...

Bu sonucu temin etmek için AKP iktidarının birden fazla yolu zorlaması gerekiyor. Avrupa'dan uzlaşmacı siyasetçi, sevilen sanatçı ithal etmekten Kürtçeye statü tanımlamaksızın alan açmaya, Kürt hareketini müttefiklerinden soyutlamaktan Amerikan usulü “conflict resolution”a, “çatışma çözümü”ne angaje etmeye, Öcalan'ı ev hapsi olasılığıyla tecrit arasında gidip gelen bir belirsizlikte tutmaktan kimileri için Abant'ı açık tutmaya kadar bir dizi yol birbirini bütünlüyor ve aynı doğrultuyu gösteriyorlar. Bu siyaset bütünlüğünün hafife alınmaması gerekir AKP cephesinin güçlü bir Kürt politikası yürüttüğü teslim edilmelidir.

Bu teslim edilmediğinde bütünlüğün içinden baskıcı öğeleri ayrıştırıp somut olarak bunların sorumlularının peşine düşmekle yetinebilirsiniz. Bütünlük fark edilmediğinde içinden uzlaşma öğelerini çekip onlar üstünden yürümenin mümkün olduğunu zannedebilirsiniz...

Evet, 18 Mart Uludere katliamının devamı bir şiddet gösterisidir. Evet, 18 Mart AKP'nin Kürt hareketinin gerisine düştüğü ikinci büyük Kürt kentinin, Van'ın deprem vesilesiyle göçe zorlanması ve demografik yapısının dönüştürülmesi planının devamıdır. Ancak bütünlük yalnızca bunlarla kurulmuyor. Abant platformu, Kürtçenin önündeki bütün engelleri kaldırma taahhüdü vb de projenin içindedir ve güçlük de buradadır.